DİHA - Dicle Haber Ajansı

Haberler

Şüpheli asker ölümleri: İntihar değil cinayet -DOSYA 1

 
30 Ekim
09:30 2016

Öldürülen askerler çatışmada hayatını kaybedenlerden daha fazla!

SELAMİ ASLAN

ANKARA (DİHA) - TSK bünyesinde zorunlu askerliğe tabii tutulan ve "İntihar" denilerek cenazeleri ailelerine gönderilen asker ailelerinin yaptığı çalışmalar, askerlerin aslında intihar etmediği, öldürüldüklerini ortaya çıkardı.

Bir süre üzerinde en çok konuşulan konuların başında gelen, "intihar" adı altındaki asker ölümlerinde yeni gelişmeler ortaya çıktı. Ailelerin kendi imkanlarıyla yaptığı araştırmada, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde yaşanan ve "intihar" olarak yansıtılan şüpheli ölümlerin "intihar olmadığı" belirlendi.

2013 yılında bir araya gelen TSK bünyesindeki "intihar eden askerler"in aileleri, kurdukları Şüpheli Ölümler ve Mağdurları Derneği ile evlatlarının, TSK'den "İntihar etti" denilerek teslim aldıkları cenazelerinin ölüm nedenlerini araştırmaya başladı.

'İntihar sayısı şehit sayısını geçti'

Araştırmalarda çarpıcı sonuçlar çıkarken, ailelerin uğraşları bile hala tam olarak kaç askerin intihar ettiği ve zayii olduğunu netleştirilmiş değil. Yaklaşık 150 ailenin örgütlendiği dernek TSK başta olmak üzere kapısını çaldığı hiçbir devlet kurumundan tatmin edici bir bilgi alamadı. Ellerindeki tek veri ise, 2014 yılında verilen soru önergelerine karşın Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın verdiği rakamlar. Yılmaz'ın verdiği rakamlara göre ise, TSK bünyesinde 2 bin 300 askerin "intihar ettiği, boğulduğu veya kaza kurşunu ile yaralandığı" bilgisi mevcut. Fakat Şüpheli Ölümler ve Mağdurları Derneği Başkanı Oktay Can aynı fikirde değil. Can'a göre, Bakan Yılmaz'ın açıkladığı verilerin çok üzerinde, "İntihar, zayii" denilen ölüm vakası var. Can, kendilerine "intihar" olarak sunulan ölüm bilgilerine dikkat çekerek, "Şehit sayısından daha çok intihar vakası olarak bize sunulan cinayet var" şeklinde değerlendiriyor.

Asker kendini vurdu ama parmak izi yok...

Evlatlarının yaşama bağlı, 20 yaşında gençler olduğunu belirten aileler, çocuklarının intihar etmediğini, ya komutanlarınca öldürüldüğünü ya da arkadaşlarınca cinayete kurban edildiğini düşünüyor. Dava konusu olan ölümlerin neredeyse hiç birinde ölen askerlerin kendi silahları üzerinde parmak izi bulunmuyor.

'Evladım komutanı tarafından öldürüldü'

Evin tek ve erkek çocuğu olan ve kendi ismini verdiği çocuğu, Mehmet Oktay Can'ı kaybeden baba Oktay Can'ın hikayesi, evladının komutanı tarafından öldürüldüğünü gösteriyor.

Önce 'şehit' sonra 'intihar' denildi

Evladı Mehmet Oktay Can'ı 15 Ekim 2009 tarihinde Dersim'in Hozat ilçesine bağlı Sarıtaş Karakolu'na askerlik vazifesini yapması için gönderen baba Oktay Can, 5 ay sonra çocuğunun cenazesini alıyor. Kendisini arayan karakol komutanının kendisine "Oğlunuz şehit oldu" dediğini aktaran baba Can, oğlu için ilk önce şehit töreni yapıldığını ve bayrağa sarılı cenazesinin defnedildiğini ifade etti. Fakat aradan iki gün geçtikten sonra kendisini Karakol Komutanı Mehmet Akgül'ün aradığını ve oğlunun intihar ettiği bilgisini verdiğini söyledi. İntihar ettiği ifade edildikten sonra ise Can'ın "şehit unvanı" düşürüldü.

Konunun peşini bırakmayan baba Can, soruşturma açılması için başvuruda bulundu. Uzun süren mahkemeler sonucunda elde ettiği belgeler ve soruşturmalar kapsamında, Can'ın intihar etmediği ve öldürüldüğünü ortaya çıktı.

'Oğlum öldürülmeden önce 1 gün gözaltında tutuluyor'

Baba Can, gerek oğluyla gerçekleştirdiği telefon konuşmalarında gerekse aynı karakoldaki askerlerle kurduğu iletişimde, Karakol komutanı Mehmet Akgül'ün oğlunun öldürülmesinden bir kaç günce oğlu Can'a şiddet uyguladığını öğrendiğini belirterek, şunları söyledi: "Çocuğum öldürülmeden 3 gün önce komutanı tarafından darp ediliyor. Darptan sonra ertesi gün de bir gün boyunca 'psikolojisi bozuk' denilerek gözaltında tutuluyor. Bir gün sonra da yanına 100 mermi verilerek saat 19.00 civarı nöbete götürülüyor. Ardından intihar haberi alıyoruz."

Can'ın silahı emniyet pozisyonunda

Fakat soruşturma başlatan 8'inci Kolordu Askeri Savcılığı, oğul Can'ın intihar ettiği iddia edilen kendi silahının o gece emniyet pozisyonunda olduğu ve 100 kurşunun da olduğu gibi durduğu bilgisini paylaştı. Soruşturmanın ilginç yönlerinden biri ise, Can'ın alnından ve sağ alt gözünden olmak üzere iki kurşunla vurulması şeklinde ortaya çıktı.

Komutan ve doktor işbirliği

Oğlunun intihar etse dahi kendisini iki kere vuramayacağını ifade eden baba Can, olayın gerçekleştiği gecede, tutanak tutulmasında eksik memur bulundurulduğu ve daha sonra ceza alan komutan ve doktorun olayın üzerini kapatmaya çalıştıklarını söyledi.

Doktor ikinci kurşun izini estetik operasyonu ile kapattı

Can, soruşturmalar, balistik incelemeler ve mahkeme sonucunda ise karakol komutanının kusurlu bulunduğu ve 6 bin lira ceza ödemekle görevinin başına döndürüldüğünü belirtti. Can, ayrıca olay gecesi otopside bulunan Dr. Mehmet Tokdemir'in ise, "Belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanmaktan" işlem gördüğünü belirtti. Can, doktorun otopsi esnasında sağ alt gözdeki yarayı estetik operasyonu ile kapattığını bunun üzerine cezai işleme tabi tutulduğunu söyledi.

AİHM Türk hükümetinden savunma istedi

Karardan memnun kalmayan Can, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı. Yaklaşık bir ay önce ise AİHM Türk hükümetinden konu ile ilgili savunma istedi.

'Adalet istiyoruz, sorumlular nerede?'

Son olarak evladının hiçbir sorunu olmadığını belirten baba Can, intihar diye ailelere gönderilen çocukların çocuğunun darp edilerek veya vurularak öldürüldüğünü ifade etti. Baba Can, adalet istediklerini belirterek, kusuru olan komutan ve doktorların görev durumları ile ilgili defalarca bilgi istedikleri halde kendilerine bir bilgi verilmediğini de belirterek, kendi evladı ve diğer ailelerin çocukları için mücadele etmeye devam edeceklerinde kararlı olduklarını söyledi.

Yarın: İntihar ettiği belirtilen Uysal Doğan'ın babası Rıza Doğan'ın anlattıkları...

(kk/rp)



Paylaş

EN ÇOK OKUNANLAR