DİHA - Dicle Haber Ajansı

Haberler

'FETÖ Çatı İddianamesi'nde 'KCK' davalarının kumpas olduğu itirafı

 
24 Ekim
09:18 2016

AMED (DİHA) - "KCK Ana Davası" dosyasına gelen "FETÖ/PDY Çatı İddianamesi" ve HSYK'nin hâkimleri ihraç kararındaki tespit ve değerlendirmeler, "KCK" adı altında yapılan operasyonların "kumpas" olduğunu kanıtladı. Şimdi gözler, Çarşamba günü Amed'te görülecek "KCK Ana Davası"nda.

Amed'te (Diyarbakır) 2009 yılında yapılan siyasi soykırım operasyonlarında aralarında DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle'nin de bulunduğu 157 Kürt siyasetçi hakkında açılan "KCK Ana Davası"nın 63'üncü duruşması 26 Ekim'de Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Darbe girişimi ardından başlatılan soruşturma kapsamında, "KCK Ana Davası"nın soruşturma ve kovuşturmasında görev alan, davanın temelini oluşturan arama, yakalama, el koyma, iletişimin tespiti kararlarını veren ve iddianameyi hazırlayan hâkim ve savcıların büyük çoğunluğu, "FETÖ/PDY" soruşturması kapsamında tutuklanarak meslekten ihraç edildi. Yargılamaya yapan mahkeme, Eylül ayında görülen duruşmanın ara kararında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 4. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 660 sayfalık "FETÖ/PDY" "Çatı İddianamesi"nin bir örneğini istedi. Mahkeme ayrıca, "FETÖ/PDY" soruşturması kapsamında ihraç edilen hâkim ve savcılara ilişkin HSYK'nin ihraç kararını da dava dosyasına eklenmesine karar vermişti.

Balyoz ve Ergenekon 'kumpas' ama KCK operasyonları!..

"KCK Ana Davası" dosyasına giren "Çatı iddianame" ve HSYK'nin kararlarında yer alan değerlendirme ve tespitler "FETÖ/PDY"nin AKP iktidarı döneminde yargı içindeki nasıl örgütlendiği, yargının nasıl siyasallaştığı, yanlı ve taraflı karar aldığı, hangi uygulamalara imza attığı ve amaçları konusunda çarpıcı tespitler yar alıyor. Ancak bu tespit ve değerlendirmelerde, KCK adı altında yapılan operasyonlardan üstü örtülü bir şekilde bahsedilmesi dikkat çekiyor. Ortaya çıkan bu tablo başından beri "KCK Ana Davası"nın siyasi bir dava ve kumpas olduğu hukuken "yok hükmünde" olduğu yönündeki eleştirileri haklı çıkaracak nitelikte. Ancak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen 15 Temmuz Darbe girişimi ana soruşturmasında Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarıyla ilgili olarak yürütülen "kumpas" soruşturmaları, 15 Temmuz darbe girişimi ana dosyasına dahil edilirken, KCK davalarının buna dahil edilmemesi, cemaatin en çok mağdur ettiği Kürtlerin ve muhaliflerin tepkisine neden oldu. Davanın avukatları ve Kürt siyasetçiler, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda hukuk dışına çıkıldığını, ancak KCK davalarında "hukuki sınırlar içinde kalındığı" yönündeki düşünce ve uygulamaları hukuki olmadığını vurguluyor. Davanın avukatları, benzer davalarda yerel mahkemeler ve Yargıtay'ın vermiş olduğu kararlar; FETÖ iddianamesindeki tespitler, HSYK'nin meslekten ihraç kararlarının gerekçeleri dikkate alındığında; KCK davalarında yargılanan herkes hakkında derhal beraat kararı verilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

HSYK: kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açıldı

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) çeşitli tarihlerde verdiği genel kurul kararıyla yargıda görev yapan 3 bin 456 hâkim ve savcı, "FETÖ/PDY" üyesi oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. HSYK'nin 2 bin 847 hâkim ve savcının meslekten ihracına ilişkin Resmi Gazete'de yayınlanan 24.08.2016 tarihli ve 2016/426 sayılı kararının gerekçesindeki tespitler; yargının nasıl siyasallaştığını, taraflı ve bağımlı hale geldiğine yönelik çarpıcı tespit ve değerlendirmelerle ortaya konuluyor. HSYK'nin 60 sayfalık kararının 16. ve 17. sayfalarında, "FETÖ/PDY Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı kuvveti içerisinde; organizasyonu ve hiyerarşik yapısı bulunan, Devlet yargısına alternatif olarak faaliyet gösteren, örgütlü olarak yargı içerisinde yuvalanan, kendinden olmayan herkesi düşman kabul edip kullanamadığı kişileri de düşman sayan, örgüte boyun eğmeyenleri ve farklı düşünen herkesi düşman görüp hedef hâline getirerek yargı kararları ile emniyet operasyonlarının hedefi haline getiren" diye tanımlamada bulunuldu.

Karar devamında, "suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızın birçok kişiyi yargı eliyle mağdur eden, çözümü mümkün olmayan abartılı, ayrıntıya boğulmuş, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açan, bu davalarla Türkiye'nin mafya ve terörle mücadele ettiği algısı yaratan... Bu yapının yargıdaki uzantıları oldukları ve cemaat cuntası şeklinde paralel bir yargı gücü oluşturdukları görülmüştür" değerlendirmesine yer veriliyor.

HSYK'nin örgütün elinde olduğu itirafı

"2010 yılında oluşturulan dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, örgütün elinde olduğundan Özel yetkili mahkemelerin haksız, hukuksuz işlemleri ve verdiği şaibeli kararların kurul üyeleri tarafından desteklendiği" tespitine yer veren HSYK, kararının devamında, "silahlı terör örgütünün, yargının ne kadar büyük bir güç olduğunu, yargıyı etkili ve operasyonel şekilde kullanmak suretiyle yapılamayacak hiçbir şey olmadığını ve her şeyin sınırsızca yapılabileceğini gördüğü, özel yetkili mahkemelerin, örgütün elinde tüm toplumu dizayn edecek bir silaha dönüştüğü" ifadelerine yer verildi.

HSYK, yargının taraflı ve bağımlı hale geldiğini kabul etti

HSYK kararının sonuç bölümünde haklarında ihraç kararı verilen hakim ve savcılar için şu tespitte bulundu: "Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme ödevi altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesi en başta yargının saygınlığı ve güvenilirliğine zarar vermektedir. Devlet organizasyonu dışındaki başka bir hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığı, vatandaşların yine Anayasanın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasanın 139'uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenleme yapılmaktadır."

'KCK' adı altında yapılan operasyonlar kumpas!

Türkiye'nin Fetullah Gülen'in ABD'den iadesi için ABD'de gönderdiği 660 sayfalık "FETÖ/PDY" "Çatı İddianamesi"nde örgütün yargıda nasıl örgütlendiği, bugüne kadar yaptığı hukuksuz iş ve işlemlere yönelik çarpıcı tespitlere yer veriliyor. İddianamede Gülen'in Kürt hareketi hakkında söylediği şu sözler, "KCK" adı altında Kürt siyasetçilere yapılan operasyonların gerekçesini açıklar nitelikte: "KCK çok tehlikeli hatta PKK'dan daha tehlikelidir. Bunlar ateist kimselerdir Bunlar bağımsız Kürdistan istiyorlar. Bunlara Kürtçe savunma hakkı verilse daha arkasını isterler... FETÖ, devletin yürüttüğü çözüm süreci ile ilgili politikadan rahatsızdır. F. Gülen 'köteksiz çözüm olamayacağını' ilan etmiş ve onun sözleri üzerine emniyet ve yargı içindeki kadrolar bölücü terör örgütünün şehir yapılanmasına karşı operasyonlara başlamıştır. Emniyet ve özel yetkili savcılar, teröre karışsın karışmasın örgüt ile organik bağı olsun olmasın siyaseten muhalif olan veya siyasi eylemlere katılan herkesi silahlı ayrılıkçı terör örgütü üyesi olarak tanımlamıştır. Bu soruşturmaların sebebi cemaatin ayrılıkçı terör örgütüne yönelik bir stratejisi, programı ve faaliyetidir. FETÖ, terörle mücadelede hükümet ve devletin kendisine muhtaç kalmasını ve kargaşayı istemektedir. Diyarbakır'da, Barış ve Demokrasi Partisinde arama yapılmış ve emniyet arşivinden çıkarılmış Oslo görüşmeleri ve o görüşmeler çerçevesinde düzenlenen bazı belgeler bulunmuş gibi sahte belge düzenlenmiştir."

'ÖYM'ler cemaatin elinde toplumu dizayn edecek silaha dönüşmüştür'

İddianamede, cemaatin yargıda ne kadar etkin olduğu konusunda, "Yargıyı tekelinde ve yedeğinde tutan FETÖ, her istediği gücü, kişiyi ve olayı istediği tarafa çekebilir, mağdur edebilir, engelleyebilir, istediğini tutuklar, istediğini serbest bırakabilir hale gelmiştir... Örgüt, polis ve özel yetkili mahkemelerde görevli hâkim ve savcılar eliyle yapmak istediği her şeyi yargı üzerinden usulsüz olarak yaptırmıştır... Bu yapı binlerce muhalifini yargı üzerinden hedef alarak mağdur etmiştir. Cemaat, yargının ne kadar büyük bir güç olduğunu, yargıyı etkili ve operasyonel şekilde kullanmak suretiyle yapılamayacak hiçbir şey olmadığını ve her şeyin sınırsızca yapılabileceğini görmüştür. Özel yetkili mahkemeler, cemaatin elinde tüm toplumu dizayn edecek bir silaha dönüşmüştür. Yargı, cemaatin kendi menfaatlerini toplumda uygulayabilmek için kullandığı en güzel araçtır. Çünkü polisin ve yargının yaptığı her türlü iş, sonuçları ve oluşacak tüm masrafları devlete aittir. Cemaat ise, bu kadar büyük bir gücü sadece tetiği çekecek kadar bir zahmetle istediği gibi kendi menfaatine kullanmıştır" değerlendirmeleri yer alıyor.

'İstihbari bilgilerden elde edilen bilgiler ihbar maili olarak kullanıldı'

İddianamede, kurulduğu günden beri verdiği kararla tepki ve eleştirilerin odağı haline gelen özel yetkili mahkemeler için şu tespitlerde bulunuluyor: "Özel yetkili ve teröre karşı kurulan mahkemelerin, hukuku istediği zaman ihlal etme, eğip bükerek FETÖ'nün işine gelecek şekilde uygulama anlayışına, hatalara karşı çıkılmadığı için daha büyük sorunlar doğurmuştur. Örgütün uzun bir dönem yönettiği özel yetkili ve terörle mücadelede yetkilendirilen savcılar soruşturmaların tamamına bir ihbar e-mail ile başlayıp devam etmişlerdir. Polisler, istihbari dinlemede elde ettikleri bilgileri, isimsiz ihbar mailleri ve faksları ile emniyete gönderip soruşturmaların başlatılmasını sağlamışlardır. Kanuna göre istihbari dinleme bilgileri adli soruşturmada kullanılamayacağından istihbari dinlemelerden elde edilen bilgiler ihbar maili olarak gönderilip soruşturmaların başlaması sağlanmıştır. Bazen ise yüzünü gizleyen kişiler mektup yoluyla ihbar ve delil niteliğinde belge göndererek soruşturmaların başlamasını sağlamışlardır... Devletin özellikle adliye ile çalışan HSYK, emniyet teşkilatları, Türkiye İletişim Başkanlığı, TÜBİTAK ve Adli Tıp Kurumu gibi kurumları ele geçiren cemaat mensupları; hukuksuzlukta sınır tanımayarak, bu devasa gücü; tüm muhalifleri ve örgütlenmesi önünde engel gördüğü kişi ve kurumları yargı operasyonları eliyle, hukuksuz bir şekilde bertaraf etmek için pervasızca kullanmıştır."

"KCK Ana Davası" da 2007 yılında polise yapıldığı iddia edilen ihbar ile başlatılmıştı.

Yargıdaki çarpıklık maddeler halinde sıralandı

"Çatı İddianame"nin 11'inci bölümünde "Paralel Yapının örgütlendiği özel yetkili mahkemeler ve TMK 10'uncu Maddeye göre yetkilendirilen mahkemelerin kasten yaptığı uygulamaları hataları" bağlığında şu maddelere yer veriliyor:

1-) Soruşturmanın başlangıcında hiçbir delil olmadan kişiler arasındaki ilişki örgütsel bir ilişki olarak kabul edilip, uygulama yapılarak mağduriyete neden olmuştur. Belediyelerdeki ast-üst ilişkisi ya da genelkurmay başkanlığındaki ilişki örgütsel bir ilişkisi kabul edilerek uygulamalar yapılmıştır.

2-) Özel delil toplama yöntemleri kullanılmasına rağmen örgüt suçundan dava açılmayıp, münferit
suçlardan iddianameler düzenlenmiştir.

3-) Örgüt kavramı çok genişletilerek yargılama faaliyeti güçleştirilmiştir.

4-) Bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen pek çok suç ve çok sayıda kişi bir araya getirilip çok uzun iddianameler yazılmıştır. Telefon konuşma tapeleri iddianameye alınıp yüzlerce ve binlerce sayfadan oluşan metinler yazılmıştır. İddianamelerin duruşmada okunması güçleştirilmiştir.

5-) Bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği iddia edilen davalar birleştirilip konuları farklı birbirini tanımayan kişilerin aynı davada yargılanmaları mümkün hale getirilmiştir.

6-) Mahkemelerin uzun iddianameler ve birleştirilen davalar nedeniyle hüküm vermeleri oldukça güçleşmiş, Ergenekon Davasında mahkeme gerekçeli kararını sekiz ayda tamamlayabilmiştir. Soruşturma dosyası ve davalar gereksiz bilgi ve belge ile kasten şişirilmiştir. Örgütün yargı ve emniyet kanadının bundaki amacı, dosyayı büyütmek, abartılı bir hale getirerek içinden çıkılmasını ve daha sonra başkalarının inceleme ve anlamasını engellemektir.

7-) Soruşturmanın gizliliği, kişilerin haberleşmelerinin gizliliği ve özel hayatların gizliliği ihlal edilmiştir.

8-) Şüpheli ve müdafine karşı gizli tutulan soruşturma içerisindeki belgeler basın ve yayın organlarında yayınlatılıp kişi hakları ihlal edilmiştir.

9-) Kişilerin özel hayatına ilişkin konuşma tapeleri soruşturma dosyasında basın ve yayın organlarına sızdırılıp yayınlatılarak kişileri küçük düşüren, rencide eden uygulamalara yol açılmıştır.

10-) Soruşturmanın gizliliğini ve kişilerin haberleşme ve özel hayatı ile ilgili bilgilerin basın ve yayın organlarında açıklanması suç olmasına rağmen bunu servis eden kamu görevlileri hakkında doğru dürüst soruşturmalar yapılmamıştır. Basın ve yayın organlarında haber verme hakkının sınırları aşılarak kişileri suçlu gösteren onlar hakkında kamuoyunda kanaat oluşturulmasını sağlayacak yayınlar yapılmasına ve böyle bir kanaati sağlamaya yönelik üslup kullanılmasına ses çıkarılmamıştır.

11-) Soruşturmalarla ilgili kanunlarda yayın yasağı kararı verilmesini gerektiren hiçbir düzenleme yer almadığı halde yayın yasakları getirilerek hukuki dayanağı olmayan bu yasak yoluyla basın ve yayın organları susturulabilmiştir.

12-) Azami gözaltı süreleri ihlal edilerek yorgun, bitkin ve uykusuz saatlerce ve günlerce süren ifade ve soruşturma işlemlerine başvurulmuştur.

13-) Kanuna aykırı elde edilen deliller hükme esas alınamaz kuralı bulunmasına rağmen hukuka aykırı deliller hükmü esas alındığı gibi ispatlanamayan konularda sahte delil imal edilip kullanılmıştır. FETÖ, emniyet kanadı, aranan yerlere suç delilleri bırakıp daha sonra bunları arama kararı üzerine arama yaparken bulup delil olarak kullanmıştır. Bu açıkça suç delili ihdası ve kişiye suç isnat edilmesidir.

14-) Soruşturma ve davalar bu mahkeme ve savcılıklarda gizlidir. Hemen her soruşturma ve dava gizli yürütülmüş, hiç kimse kendisinin hangi delille suçlandığını bilememiştir. Taraflara gizli olan dava ve soruşturmadaki bütün bilgi ve belgeler FETÖ'nün basın yayın organlarına çok açıktır. Örgüt birkaç televizyon kanalını bu işlere tahsis etmiş ve yanlı yayınlar yaparak kamuoyu oluşturmuştur. Ülke her gün yeni bir sansasyonel olayla meşgul edilip, perde gerisinden FETÖ örgüt hedeflerine doğru koşmuştur.

15-) Dijital delil denilerek bilgisayarlardan çıktığı iddia edilen bilgiler ile dava açılıp mahkumiyet kararı verilmiştir. Bu davaların dijital delillerinin bir kısmını -zaman içerisinde ispatlandığı ve ortaya çıktığı gibi- bunları bizzat polis yüklemiştir. Polis delil bulamadığı yerde şüphelinin bilgisayarına bulmak istediği delili yüklemiş ve sonra bilgisayardan çıkmış gibi rapor yazarak delil haline getirmiştir.

16-) FETÖ kadrolarının en hoyratça kullandığı tedbir, dinleme ve izleme olmuştur. Kişilerin dinleme ve izlenmesi için sadece iddianın olması yeterli kabul edilmiştir. Bir kitap sadece cemaati eleştirdiği için yasaklanmış, suç delili, örgüt dokümanı kabul edilmiştir.

17-) ÖYM'ler daha sonra bilirkişi incelemelerini sadece belli cemaat mensuplarının yoğunlaştığı, hakim olduğu Tübitak'a göndermeye başlamıştır.

18-) Hiçbir zaman bu mahkemelerde kendi halinde yürüyen bir dava olmamıştır. Bu davalar hukuk adına, yasa adına değil cemaatin öngördüğü ölçülerde ve öngördüğü biçimde yürütülmemiştir. Cemaat üyesi hiç kimse bu mahkemelerde yargılanmamış, örgüte himmetini devamlı veren hiç kimsenin de yolu bu mahkeme kapısından geçmemiştir.

19-) Hukuk devletinde suçsuzluk karinesi kuraldır; suçluluğu hükmen sabit sayılıncaya kadar herkes masum sayılır. Paralel yapı idaresindeki güdümlü hakim ve savcılar yaptıkları soruşturmalarda bu kuralı ihlal etmişlerdir. Örgüt elindeki basın yayın araçlarını kullanarak suçluluğu henüz sabit olmayan kişilerle ilgili yayınlar yapıp toplum algısını yöneterek suç işlemişlerdir. Örgüt daha da ileri güderek hiç suç işlememiş kişileri lekelemek ve küçük düşürmek için suç işlemiş gibi algı oluşturmak için yayınlar üretmiştir.

20-) Hukuk devletinde, Devlet, hukuk ile denetlenip sınırlandırılırken Fetullahçı Paralel Yapı Örgütü, hukuk ile sınırlı ve bağlı olmadığından denetlenememiş ve keyfiliğin en aşırı uç noktalarını kullanmıştır.

21-) Devletin birçok kurumunu fiilen bir süre egemen güç olarak yöneten FETÖ, kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal ederek tek gücün bir örgüt elinde toplanması suretiyle, bütün kuvvetleri örgütün yönettiği bir devlet sistemi kurmak istemiştir. Yargıyı büyük oranda eline geçiren ve yürütmede hakim durumda bulunan örgüt, yasama içindeki üyelerini ve işbirliği yaptığı siyasi partileri de zaman zaman kullanarak ihtiyaç duyduğu kanunların çıkmasını sağlamıştır.

22-) Hakimin tarafsızlığının kalkması, emre göre karar veren abiye tabi hakim ve savcıların bağımlı bir yargı sistemi oluşturmasına neden olmuştur. Yargı bağımsızlığı ile temin edilmek istenen asıl amaç yargının kendisine verilen görevleri yerine getirirken iktidar sahiplerinden gelebilecek her türlü müdahale ve yönlendirmeden masum kılınmalarını sağlamaktır. Yargısal denetim hukuk devletinin esasıdır. İktidar sahibi siyasal iktidar, sermaye grupları, medya kuruluşları, terör örgütleri gibi bütün yasal veya illegal güç odaklarını ifade eder. Devletin hükümetine karşı yargının bağımsızlığı sağlanırken aynı zamanda her türlü dini yapılara cemaatlere veya tarikatlara karşı da bağımsızlık olmalıdır. Yargının bir örgütün eline bırakılması hukuk devletinde düşünülemez. Dini cemaat görünümlü örgütlenmenin yargıya hakim olması hakim ve savcıların büyük çoğunluğunun itaat altına alınıp verdiği emre göre karar çıkarılması hukuk devletinde kabul edilemez ve izin verilemez.

23-) Hukuki eşitlik olmaması, örgüt sempatizanı veya üyelerinin davalarda korunup kollanırken örgütle ilişiği olmayan bütün toplum kesimlerinin hedef kitle düşman olarak görülmesi sebebiyle hukuki eşitliğin ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuştur. Sosyal devlet cemaat hedeflerine hizmet eden cemaat dışı grup ve kişilerin dışlandığı, tasfiye edildiği, devlet içinden ayıklandığı için ihlal edilmiştir.

24-) Örgüt, iyi niyetle uygulanması gereken hukuku, düşmanı gördüğü devletle ve toplumun diğer kesimleriyle mücadele aracı haline getirmiştir. Hukuk örgüt hakim savcıları tarafından kötü niyetle yorumlanıp uygulanmıştır. Bu örgütün elinde bulunmayan her kurumunu düşman ve devlet adına görev yapan kamu görevlilerini de hain gibi görüp mücadele etmesi kurumların itibarını zedelemiş ve kamu idarelerini birbiri ile çatışmaya sokmuştur.

25-) Hukuki güvenlik ve öngörülebilirliğin olmaması, örgüt hukuk kurallarını emre göre ve amaca uygun gelecek şekilde yorumlayıp uygulaması hukuki güvenlik ve öngörülebilirliği ortadan kaldırmıştır.

26-) Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi ortadan kaldırılıp örgüt yanında veya karşısında olma durumuna göre kolektif cezasızlık ve kolektif cezalandırmaya dönüşmüştür.

27-) Hukuk kuralları ceza hukuku alanında kıyas yasağı esas olmasına rağmen buna uymayıp yorum yöntemlerinin dışına çıkılarak kıyas mümkün kabul edilip uygulamalar yapılmıştır.

28-) Özel yetkili mahkemelerde savunma hakkının ihlali uzun süre etkili biçimde dile getirilmesine rağmen uyulmamış, savunma hakları ihlal edilerek yargılama ve yargılama önlemleri ceza sistemi gibi uygulanıp infaz edilmiştir.

Sonuç olarak; Devletin yargı teşkilatının önemli bir kısmı, dini bir cemaat görünümlü örgütün emrinde taraflı ve bağımlı hale gelmiştir. Yargı teşkilatı, hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşmıştır. Bu uzaklaşma bireysel bir sapma, aykırılık değil, sistemli organize bir yapı tarafından yönetilme şeklinde gerçekleşmiştir. Yargı örgüt amaçlarını sağlamada araç olarak kullanılmıştır. Böylece hukuk devleti ilkesi ihlal edilerek anayasal düzenin fonksiyonunu icrası önlenmiştir. FETÖ'nün yargı kadrolarının kasıtlı uygulamaları nedeniyle yargı bağımsızlığı zedelenmiş, hukuka güven kalmamıştır."

(dte/fç)



Paylaş

EN ÇOK OKUNANLAR