A, B ya da C planı, Musul’da Türkiye’nin başarı şansı yok
DENİZ NAZLIM
ANKARA (DİHA) - Ortadoğu Uzmanı Dr. Mustafa Peköz’e göre, Sünni eksenli ve Kürt karşıtı politika izleyen Türkiye’nin Musul’a dair hiçbir planının başarı şansı yok. Peköz, YBŞ ve peşmergelerin Musul operasyonunda birlikte hareket etmesinin Kürtlerin politik görünürlüğünü artıracağını söyledi.
Başlayan Musul operasyonu ve bölge güçleri açısından önemini değerlendiren Ortadoğu Uzmanı Dr. Mustafa Peköz’e göre, Musul’un DAİŞ’ten temizlenmesi öncelikle Bağdat hükümetinin Irak’ın genelinde Şii nüfus üzerinden bir hâkimiyet sağlaması için etkili bir imkan sağlayacak. Buna karşın Musul’daki Sünni aşiretler olmaksızın bir başarı sağlanmayacağını da belirten Peköz, operasyonun olası politik sonucunu “Bağdat merkezli yapılan operasyon, Şii etkinliğinin sağlanmasının aracı haline gelecek. Ama Şiilerin mutlak etkisinden bahsedilemez. Sünni aşiretler de Şii merkezli Bağdat hükümeti arasındaki ilişkiler Musul’un geleceğini belirlemede önemli bir faktör olacaktır. Bu bakımdan tam olarak bir Şii hakimiyeti olmasa da Şiiler lehine bir denge oluşacaktır” olarak tahmin etti.
‘Musul’da yeni yönetim’
Musul’un geleceği üzerinde de duran Peköz, bugün yapılan tartışmaların esasının DAİŞ sonrası Musul’un nasıl bir idari yapıya kavuşturulacağı yönünde olduğunun altını çizdi.
Musul’a dair bugün Türkiye dahil çıkartılan bütün gürültünün esasının bu olduğunu ifade eden Peköz, şu değerlendirmelerde bulundu: “Musul özgünlüğü dikkate alındığında rekabet ve çatışmanın esası, Musul’un politik-idari yapısıyla ilgili olacaktır. Gelişmelerin gösterdiği şudur: Musul’un kendine özgün belki de fiili bir özerk yapıyı temsil edecek bir yönetim mekanizması devreye girecektir. Kerkük’e benzer bir yapı oluşturulabilir. Kerkük merkezinde Kürtlerin ağırlıkta olduğu ama Şiilerin ve Sünnilerinde olduğu bir yönetim bulunuyor. Musul’da ise, Sünnilerin ağırlıkta olduğu Şiilerin ve Kürtlerin de içinde yer alacağı, kendine özgü bir yönetim oluşturulacak gibi görünüyor. Bağdat hükümetinin özellikle Türkiye’yi savaşın dışında tutmak istemiş olmasının esası, bu sorunla doğrudan ilişkilidir.”
ABD’nin Rakka hesabı
Yine “IŞID Musul’da stratejik darbeyi yiyecek ama stratejik imha Rakka’da gerçekleşecek” tespitinde bulunan Peköz, Musul operasyonuyla birlikte IŞİD çetelerinin Rakka’ya doğru yöneleceğine ve önemli ölçüde IŞİD’in hareket alının daralacağını kaydetti. Peköz, Rakka’ya yönelmenin ise birkaç yönden ele alınabileceğini vurguladı. İlk akla gelenin Esad ve Rusya’nın nispeten daha güçlü bir IŞİD çıkararak, Suriye’deki istikrarsızlığı Rusya aleyhine bozması olduğunu belirten Peköz, ikinci adımı ise Rusya ile ABD arasındaki pazarlık payını ABD lehine dönüştürmek olduğunu kaydetti.
Peköz, Musul operasyonunda yine koalisyon güçlerinin de başarı sağlayarak kendi kamuoyundaki “güçsüz-savunmada” imajını tersine çevirmek istediğini de söyledi.
‘Tartışma konusu Türkiye’dir, Kürtler değil’
“Kimler Musul operasyonuna katılacak?” tartışmalarının ise askeri ve politik olarak iki boyutunun olduğunu dile getiren Peköz, bunları şöyle açıkladı:
“Uluslararası güçlerde basit bir kural var. Bir toprak üzerindeki tüm hareket alanı oranın hükümetine aittir. Asker istemek, politik yardım ya da ekonomik yardım istemek… Ya da BM Güvenlik Konseyi kararı ile yapılan operasyonlar ‘meşru’ görülür. Irak hükümeti, koalisyon güçlerini ve İran’ı çağırıyor. Operasyona katılacak güçler açısından tartışma konusu Türkiye’dir kesinlikle Kürt güçleri değildir. Onlar Irak sınırı içindeki yerel güçlerdir. Peşmerge’nin de YBŞ’nin de operasyona katılması doğaldır. Türkiye, Bağdat hükümeti talebiyle bölgede bulunmuyor. Kesinlikle meşruluğu yok. ‘Operasyonda olacağız’ demek bir hak değil. Güney Kürdistan’ın da Türkiye’yi davet etme yetkisi yok. Eğer böyleyse Türkiye, Güney Kürdistan’ı bağımsız bir devlet olarak tanıyıp, strateji değişikliğine gitmeli.”
‘Bağdat, ABD’den bağımsız açıklama yapmıyor’
Ankara-Bağdat arasında devam eden gerilimin bu nedenle oldukça ciddi olduğunu söyleyen Peköz, Irak hükümetinin açıklamalarının ABD’den bağımsız olmadığını da savundu. Yapılan açıklamaların ABD ve koalisyon güçlerinin inisiyatifiyle yapıldığını belirten Peköz, Türkiye’nin Başika’da bulunmasını meşru bulmayan ABD’nin bu sorunun Bağdat hükümeti ile Türkiye arasında çözülmesi gerektiğini açıklayarak topu üzerinden attığına işaret etti.
‘Planların başarı şansı yok’
Peköz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Musul operasyonunda yer almamaları halinde devreye gireceğini söylediği Türkiye’nin B ve C planları üzerinde de durdu.
Bu konuda öncelikle “Türkiye’nin, Musul savaşına dahil edilmemiş olması çok açık olarak politik bir yenilgidir” diyen Peköz, devamında şu değerlendirmeleri yaptı: “Savaş sonrası Musul’un oluşturulacak idari yapısında Türkiye’nin etkisinin olmaması anlamına geliyor. Böylelikle Türkiye’nin savaşa alınmamasıyla A planı başarısız kaldı. B planı ise Güney Kürdistan Yönetimi üzerine baskı oluşturarak Musul’da etkili olmak. Bu planın da işleme şansı bulunmuyor. Çünkü, ABD’nin onayı ile Hewler-Bağdat anlaşması Türkiye’yi devre dışı bıraktı. C planı ise, Musul çevresindeki Sünni aşiretleri kullanarak istikrarsızlık yaratmak. Bunun da başarılı olacağını söylemek oldukça zordur. Sünni aşiretler Türkiye’yi değil ABD'yi esas alacaklardır. Bu bakımdan A planı işlemeyen Türkiye’nin B ve C planlarının da başarılı olma şansı bulunmuyor.”
Türkiye neden Musul’da ısrar ediyor?
Türkiye’nin olası planlarını bu sözlerle değerlendiren Peköz, “Bağdat hükümetinin ısrarla çekilmesini istemesine rağmen Türkiye neden Musul’da ısrar ediyor?” soruna da yanıt verdi. Peköz, Türkiye’nin bölgeye dair planlarını şöyle açıkladı:
“Türkiye, Musul’da var olan Sünni nüfuz üzerinden bir etkinlik kurarak ayrı bir hattan ilerlemek istiyor. AKP’nin neo-Osmancılık politikalarının yaşama geçme şansı kalmadı. Musul-Halep eksenli politika çöktü. Başka bir ifade ile Türkiye güç ilişkilerinin dışına düştü. Bunu tersine çevirmek istiyor. İkili politika izliyor. Musul’da güç olmak ve Cerablus üzerinden yeni bir denge yaratmak. Musul’da askeri güç olan Musul’un politik yapılanmasında da rol oynayacak demektir. Yukarıda ifade ettiğim gibi Türkiye’de Sünni aşiretler üzerinden etkin olmak istiyor. Çünkü Musul’un yeniden şekillenişi diğer Irak kentleri gibi olmayacak. Özerk bir yönetimi olması ihtimali var. Böyle bir pozisyonda dışarıda kalmak istemiyor. Türkiye’nin Musul’da söz sahibi olması, Güney Kürdistan üzerindeki etkinliğini arttırması ve YBŞ’nin gelişimine engel olmak demektir. Aynı zaman da Rojava üzerinde bir baskı arttırması anlamına gelir.”
ABD-İran ittifakı
Bu açıdan operasyona katılacak güçlere de dikkat çeken Peköz, Musul’da savaşan Şii güçlerin birçoğunun İran gücü olduğuna işaret etti. Bu nedenle askeri açıdan bir ABD-İran ittifakının oluştuğunu dile getiren Peköz, Türkiye’nin hem Bağdat ve Tahran hem de koalisyon güçleri ile çeliştiğini ifade etti.
Peköz, Türkiye’nin güttüğü Sünni eksenli, Kürt karşıtı politikanın ise Bağdat ve Tahran’ın tasfiye edilmesi anlamına geleceğini ve bu yüzden de koalisyon güçleri tarafından kabul görmeyeceği düşüncesinde.
‘Meşru olmayan tutum politik bölünmeyi getirir’
Peköz, Musul operasyonuna katılması muhtemel olmayan Türkiye’nin bu tutumu nedeniyle Başika’da bir çatışmanın gündeme gelebileceğini uyarısında da bulundu. Sadece Bağdat değil, aynı zamanda Şii milislerin de Türk güçlerine saldırabileceğini belirten Peköz, devletlerarası bir çatışma yaşanması olasılığına ise ihtimal vermedi.
'PKK Bağdat ittifakı doğabilir'
Bu noktada “Türkiye yeni bir savaş konseptini göze alabilir mi?” sorusuna da yanıt veren Peköz, yanıtı şu oldu: “Cerablus’a gireli 2 ay geçti ancak ilerleyemedi, Bab’a giremedi. Burada boğuluyor. İç kamuoyundaki politik desteği sürdürmek için ‘savaşa gireceğiz’ diyebilirsin ama bu durum Türkiye’yi uluslararası ve bölge ilişkilerinde dağıtır. En basitinden Arap Birliği, Türkiye’ye verdiği desteği çekecektir ve hatta Başika’da çekilmesi için açıklamada bulundu. Bu bakımdan hiç şansı yok. Türkiye bir NATO ülkesi ancak Başika’da olan bir çatışmada bu avantajından da yararlanamaz. NATO’nun en önemli güçleri çekil diyor. Türkiye histerik duygularla hareket eder ve çağrı olmaksızın operasyona girerse sadece askeri yenilgi değil Türkiye’nin politik bölünmesinin yeni bir halkası ortaya çıkar. Böyle bir koşulda neden PKK-Bağdat ittifakı ortaya çıkmasın ki?”
Türkiye’nin Başika’da bir çatışmayı göze alarak Musul’a müdahale etmeyi göze alamayacağını dile getiren Peköz, Başika’ya yönelik en ufak bir saldırının Türkiye’nin prestij kaybetmesine yol açacağını vurguladı.
‘Barzani’nin tutumu Kürtler kaybettirir’
Peköz, Musul üzerinden Kürtler arasındaki birliğin önemi üzerinde de durdu.
YBŞ güçlerinin operasyona katılması için bir eğilim olduğunu, ancak Türkiye kadar Güney Kürdistan yönetiminin de buna engel olduğunu belirten Peköz, “YBŞ’nin arkasından gelecek olan politik güç istenmiyor. Ancak bu tutum, YBŞ karşıtı politika Güney Kürdistan açısından prestij kaybı olacaktır. Bu politika sürerse Güney Kürdistan içerisindeki dengeler de değişir. Goran ve YNK hareketi tekrar ittifak oluşturuyor. Dengeler değişiyor. Bu tutum ne Irak hükümetinin ne de Barzani yönetimin çıkarı olur. Kaybeden Kürtler olur” dedi.
‘Fırsat Kürt güçlerinde’
ABD Başkan Adayı Clinton’un “Kürtlere silah yardımı yapacağız” şeklindeki açıklamasını da hatırlatan Peköz, bu açıklamanın anlamını ise şöyle yorumladı:
“Bu ABD’nin önümüzdeki 4 yıl Kürt üzerinden hareket edeceği anlamına gelir. Ancak bu mutlak değildir. İttifaklar oluşturarak destek alabilirsin. Kürtler arasındaki sorunun merkezinde Barzani yönetimi duruyor. Bunu aşmak için en iyi fırsat Musul. YBŞ ve Peşmerge güçleri yan yana birlikte yürüdüğü zaman, uluslararası güçlerin desteği artar. Kürtler tarihi olanakları birlik olarak kullanmalı. Musul’un ardından Rakka gündeme gelecek. Orada ivme Kürtlerin lehine ve operasyona katılacakları düşünülüyor. Kürtlerin hem Musul da hem de Rakka bir güç olarak bulunmaları tahmin edilenden çok büyük avantajlar sağlayacaktır. YBŞ, Musul operasyonunu da mutlaka yer almalı. YBŞ yer alırsa, yıllar sonra Musul’un tekrar yapılanmasında ve idari yapısında Kürtler çok daha önemli ölçüde söz sahibi olacaktır. İleriki zamanlarda o bölgede Sünni merkezli bir devlet kurulsa dahi güçlü olan Kürtler hakim oldukları bölgelerle oradan kopabilir. Bu bakımdan bölgesel gelişmeler Kürtlerin lehinedir. Musul ve Rakka operasyonları Kürtlere önemli fırsatlar yaratacaktır. Önemli olan bu fırsatları veya olanakları değerlendirmektir. Değerlendirmeyen kaybeder. Türkiye’nin Rakka ve Musul’da savaşta aktif olarak yer almak istemesinin temel nedeni, Kürtleri bu fırsatta mahrum etmektir. Akıllı düşünme sırası Kürt politik güçlerinde.”
(kk/öç)