DİHA - Dicle Haber Ajansı

Kültür Sanat

Savaş karşıtlığı sadece bir oyun olarak mı alkışlanıyor?

 
16 Ekim
09:01 2016

KENAN KIRKAYA

ANKARA (DİHA)
- 1. Dünya Savaşı sırasında Fransız toplumun yaşadıklarının anlatıldığı "Çamaşırhane" adlı tiyatro oyundaki savaş karşıtlığını dakikalarca ayakta alkışlayan seyircinin, dışarıda yaşanan savaşa sessiz kalması düşündürüyor.

"Savaş çıkacak diyorlar, savaş çıkacak. Çocuklarımız savaşa gidecek. Onlar karar alacak bizim çocuklarımız ölecek..." Dizlerini döven kadınlar… Yaşlı ve bilge bir kadının, "Toplanın kadınlar, dünyanın bütün kirlerini biz yıkayacağız" diye haykırması…

Büyük bir sahneye kurulmuş çamaşırhane, etrafında toplanan kadınlar, kah yaşamdan kah dünya halinden açılan, arada bir dert ve kederin araya girdiği kesik kesik sohpetler, küçük çelişkiler, tatlı atışmalar, büyük kavgalar, hiç uyuşmayan kafalar...

Bir yüzyıl önceki yaşamdan kesitlerin canlandırıldığı bir tiyatro sahnesi. Seyir bölümünde tıklım tıklım bir izleyici kitlesi. Çoğu orta sınıf insanların, gençlerin, okumuşların, az biraz kültüre temas etmiş olanların hizalandığı localar, bölümler, tiyatro salonu. Kiminin üstten bir edayla küçümsediği yoksulluk hikayesini canlandıran ve sahnede "rol" değil, "gerçeği yaşayan" kadınların devleştiği "Çamaşırhane" tiyatro oyunu.

D. Durvin VE H. Prevost tarafından yazılan, Esen Çamurdan'ın Türkçeye çevirdiği, Yunus Emre Bozdoğan'ın yönettiği "Çamaşırhane" oyunu bir süredir Devlet Tiyatroları tarafında sahneleniyor. Ankara Çayyolu'ndaki Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde sahnelenen oyuna ilgi yoğundu.

Bütün çelişkilerin üstündeki en büyük çelişki: Savaş

1. Dünya Savaşı koşullarındaki Fransız toplumunun yaşadığı durumu, çamaşır yıkayarak yaşamlarını geçiren kadınların gözünden anlatıldığı oyunda, toplumsal çelişkiler berrak bir şekilde yansıtılıyor. Kimi dul, kimi çocuklu, kimi bekar; aralarında hayatın deneyimlerini, "falcılık ve büyü" üzerinden dile getiren, dinin etkisinin yoğun his edildiği, yaşanan yoksulluğun bir türlü nedeninin görülmediği toplumsal kesit, sanki yüzyıl öncesine değil de, günümüz toplumunun farklı bir versiyonunu yansıtıyor. Onca yoksulluğa, eşitsizliğe, ezmeye rağmen sadece kadının, "hafif meşrep oluşunun" ayıplandığı, kadınların anlatımıyla bazen çamaşırların, çarşafların dile geldiği oyun, esas olarak bütün çelişkilerin ve mutsuzlukların üstüne "tuz biber" olan yakıcı savaş gerçeğine odaklanıyor.

Kadınlar oynamadı yaşadı

Milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan savaş gerçeğinin, nasıl da yoksulluktan, sınıf çelişkisinden ve yönetenlerin keyfi kararlarından kaynaklandığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyan oyunu canlandıran 14 kadının tamamı performanslarıyla göz doldurdu.

Siyasi ablaya haksızlık

Oyun gereği her biri ayrı bir dünyayı yansıtsa da aralarındaki "yoksulluğun" bir zamk işlevi gördüğü kadınlar kendi rollerinin fazlasıyla hakkını verirken, topluma çelişkileri anlatma görevlendirilen "siyasi abla" ise nedendir bilinmez ama oyuna eklektik kaldı. Kendisini dinletemeyen, siyaseti sanki hayatın dışında bir şey gibi algılanmasına neden olan karakter, ya yazarın ya da yönetmenin gözündeki "hak etmemiş yerini" yansıtıyor gibiydi.

Bu kadar gerçekçi, yüzyıl sonra bile hakiki tespitleriyle günümüz toplumunun hayatına dokunan "Çamaşırhane" oyunundaki tiyatro sahne de değil, sahne dışında yaşanıyordu sanki.

Oyunun başından itibaren ince bir ustalıkla işlenen ve oyunun sonunda iç içe geçmiş onca hikaye arasında öne çıkarak görünür hale gelen savaş karşıtlığı, salondakiler tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı.

Sahnelenen "sadece bir oyun" haksızlığını yaparak, hem ülkemizde hem de bölgemizde yaşanan savaşa bihaber, duyarsız insanların huşu içinde yüzyıl öncesini anlatan savaş karşıtlığını alkışlamaları, sahneye taşınan çelişkilerden daha derin bir çelişkiyi ifade ediyordu.

'Biz savaşmazsak savaşa karar verenler…'

Aynı zamanda kadınların, annelerin yeterince, oyundaki gibi "Kararı veren siz ölen bizim çocuklarımız" diyemedikleri veya bunu yeterince gösteremedikleri için, "Biz savaşmazsak savaşa karar verenler kendi arasında savaşabilir mi?" sorusu uğuldayan dev bir soruya dönüştürüyor. Bu soru cevaplandırılmadığı müddetçe, pek sinirli "liderlerimizin" bizim çocuklarımız üzerinden, "Şehitler tepesi boş kalmayacak" efelenmeleri sürüp gidecek ve bugün bizim alkışladığımız savaş karşıtlığını, yüzyıl sonra bizim çelişkilerimizi alkışlayacak kimse kalacak mı?

(rp)



Paylaş

EN ÇOK OKUNANLAR