Dünyada çözüm, Türkiye'de savaş gerekçesi oldu!

ANKARA (DİHA) - PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan 17 ay sonra gelen "Süreci biz bozmadık" mesajı, dikkatleri yeniden "Çözüm süreci nasıl bozuldu" sorusuna çekti. Üzerinde anlaşılan ve sonra Erdoğan'a takılan İzleme Heyeti, bu sorunun cevabına ışık tutuyor.
5 Nisan 2015 tarihinden beri ağır bir tecride tabi tutulan ve yaklaşık iki yıldır ailesi ile görüştürülmeyen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 11 Eylül'de kendisiyle görüşen kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla kamuoyuna kısa ama net bir mesaj iletti. Kendi kişisel durumunu bir tarafa bırakarak barış mesajı veren Öcalan, devlet yetkililerinin aksine, bu konudaki istikrarlı duruşunu da bir kez daha gösterdi. Öcalan'ın görüşmede yaptığı "süreci biz bozmadık" şeklindeki açıklaması, yaşanan savaş ve çatışma ortamıyla birlikte hükümet tarafından bizahati unutturulmak istenen çözüm sürecinin nasıl sona erdiğini de yeniden hatırlatarak, tartışmaya açtı.
AKP hükümetinin 7 Haziran seçimlerinden sonra gerginlik siyasetini tırmandırarak, 24 Temmuz'da savaş kararı vermesinden bu yana binlerce insan hayatını kaybetti. Son 30 yıllık çatışmalı sürecin en büyük kayıplarını veren devlet, "başarılı" olduğunu ve "savaşı kazanacağını" ileri sürerken, Öcalan ise yürütülen savaşın "kazananı olmayan" bir savaş olduğuna işaret etti. Bu düşünceyi kabul eden devlet de, Oslo süreci dahil olmak üzere çözüm görüşmelerine karşılık vermeye başlamıştı. En son 2013 yılından itibaren daha aleni bir şekilde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmeler, tam da anlaşma arifesinde iken bozuldu. Görüşmede bir çok anlaşmazlık olmasına rağmen, esasen kanın durmasına yönelik sağlanan toplumsal konsensüs, siyaset tarafından kabullenmiş gibi görünüyordu. Ancak, süreç tam da anlaşma evresinde bozuldu.
İmralı Heyeti süreç bozulduktan sonra birçok kez yaptığı açıklamalarda, "Bir hafta sonra heyet gidecekti ve resmi müzakerelere geçilecekti" beyanında bulundu. Hükümetten de bunu yalanlayan hiçbir karşı açıklama gelmedi. Ayrıca, İmralı'da yapılan görüşmelerde de durumun İmralı Heyeti tarafından anlatıldığı gibi ortaya çıktı.
Örneğin, 14 Mart 2015 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı Heyeti ve Devlet heyetinin yaptığı görüşmede, oluşturulması kararlaştırılan İzleme Heyeti isimler düzeyinde ele alındı. O görüşmeden sonra İmralı'da, 5 Nisan'da son bir görüşme daha gerçekleştirildi, ancak bu görüşmeye devlet heyeti gitmediği gibi, görüşmede sadece seçim meseleleri ele alındı.
14 Mart tarihinde yapılan görüşmede ise, İzleme Heyeti konusunda son rötuşlar yapıldı. O tarihte yapılan tartışmaların bir kısmı şöyle:
"Kamu Güvenliği Müsteşarlığı (KGM): Kısa süre içerisinde İzleme Komitesi işini bitirmemiz lazım. Bir iki isimde heyetle farklı düşünüyoruz. Onları da sizle paylaşalım. Heyetle belirlenen isimler şunlardır: 1- Deniz Ülke Arıboğan, 2- Avni Özgürel, 3- Kadir İnanır, 4-Ahmet Taşgetiren, 5- Hilal Kaplan, bu isimle ilgili heyetin çekinceleri var. Tartışalım isterseniz. 6- Öztürk Türkdoğan, 7- Şahismail Bedirhanoğlu. Bununla ilgili de heyetin çekinceleri var.
A. Öcalan: Burada Diyarbakır'da sivil toplumu sanayi ticaret ve benzeri çevrelerini temsil edecek, toplumca kanaat önderi olarak kabul edilen birine ihtiyacı var. Bunu amaçlıyoruz. Heyetimizin referansı önemlidir.
P. Buldan: Hilal Kaplan da bize neredeyse küfür ve hakaret derecesine ulaşan yazıları yazdı, söylemlerde bulundu. Çok taraflı duruyor. Biz de böyle birinin tarafsız bir heyette görev alabileceğini düşünmüyoruz. Onun yerine Nihal Bengisu Karaca'da ortaklaştık.
A. Öcalan: Nihal Bengisu Karaca'yı çok gözüm tutmuyor. Kişiliğini tam bilmiyorum. İdeolojik oynaklığından emin olamıyorum.
S. S. Önder: Eski Cemaatçidir.
S. S.Önder: Yeni Şafak'ta yazan Fatma Barbarosoğlu olabilir mi?
C. Bağrıyanık: Fatma Bostan Ünsal olabilir.
A. Öcalan: Nihal'in tehlikesi şu: Çok oynayabilir, sadık olmayabilir. Buradaki heyet müşahit grubu olacak. Hatta isim konusunda tereddüdümüz vardı, müşahit grubu da olabilir.
KGM: Gözlemci heyet de diyebiliriz. Bunlara da bir sözcü önereceğiz. Tek kişi grup adına açıklamaları yapar. Kaygıları bu şekilde giderebiliriz.
A. Öcalan: Buraya gelecek olanlarla konuşmalısınız. Buranın özüne sadık kalacaklar. Kendi yaklaşımlarını bir kenara bırakmaları lazım.
A. Öcalan: Nihal Bengisu Karaca olsa bile o muhtevasını dayatmaması lazım. Ona söyleyin, gazetedeki gibi yaparsa ya ben çıkarım ya da onu kovarım. Eski Cemaat artığıdır.
KGM: Ali Bayramoğlu, Beril Dedeoğlu isimleri de var yedekte.
A. Öcalan: Nazan Üstündağ olmalı. İşin uzmanıdır. Dünya deneyimleri ile ilgili de yazıları var. Olması lazım.
A. Öcalan: Burada yapacağımız çalışmaları anlayacak, doğru anlatacak temsiliyetlere ihtiyacımız var. Burada vardığımız sonuçlara Aleviler açısından müşahitlik yapacak biri olsun. Daha sonra iletirsiniz. Zaten gelecek hafta Çarşamba ya da Perşembe buraya geleceksiniz.
P. Buldan: İzleme Heyeti ile mi geleceğiz?
KGM: Heyetle değil seçim ve Newroz için geleceksiniz. Newroz'dan sonra bu grup gelecek.
KGM: Önümüzdeki toplantıya gelecek grup bu sekiz kişi olacak.
A. Öcalan: Yedekler ne olacak?
KGM: Onlar şimdi değil.
A. Öcalan: Tekrar söylüyorum, Nazan'la sekiz kişi gelsin. Üç dört tane laik olsun. Celalettin olsaydı sorun yoktu, ama şimdi laik kesimin temsiliyeti azdır. Laik camiasından gelecek olan eleştirilerin önünü kesecek birkaç isim olsun.
KGM: Kendisi aday adayı oldu. Nazan'ın da ismini ben yazıyorum. İlgililerle konuşacağım."
Erdoğan sürece müdahale etti
Bütün bu tartışmalardan sonra Öcalan'ın "Çarşamba, Perşembe günü geleceksiniz" dediği tarih, 19 Mart 2015 tarihine denk geliyor. Ancak o tarihte İmralı'ya heyet gönderilmediği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, hem bu tarihten bir gün sonra hem de Newroz'dan bir gün önce İzleme Heyeti'ne karşı olduğunu söylemesi heyetin neden engellendiğini de açıklıyordu.
Erdoğan, 20 Mart tarihinde kendisine konu ile ilgili sorulan sipariş bir soruya, "Benim de haberim yok, ben bu olaya olumlu bakmıyorum" açıklamasında bulunmuştu. Erdoğan'ın bu açıklamalarını, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir gün sonra yaptığı açıklamayla tekzip etti. Arınç, Erdoğan'ın her şeyden haberdar olduğunu ve bütün aşamalarda Erdoğan'a bilgi verildiğini iade etti.
Özellikle 7 Haziran seçimleri sürecinde ortaya çıktı ki aslında AKP çözüm sürecini, "taktiksel bir süreç" olarak değerlendiriyor ve süreçten daha çok oy devşirmeyi hedefliyordu. Bunu da kimi AKP'li isimler, "Çözüm süreci HDP'ye yarıyor" sözleriyle itiraf etti.
Öcalan yaptığı görüşmelerde, "İzleme Heyeti"nin adaya gitmesiyle birlikte, nihai anlaşma evresine geçileceğini belirtmiş ve bunu da "Tarihi bir anlaşmanın arifesindeyiz" sözleriyle 2015 Newroz kutlamalarına gönderdiği mesajda dile getirmişti.
220 bin insanın hayatını kaybettiği Kolombiya'da müzakerelerle çözüldü
Erdoğan'ın "doğru bulmuyorum" dediği ve sonrasında çözüm masasını devirdiği "İzleme Heyeti", aslında dünyanın çatışmalı pek çok ülkesinde sorunların çözümü için başvurulan örnek yöntem. En son FARC ile Kolombiya arasında 50 yıldan fazla süren savaş anlaşma ile sonuçlandı. Kasım 2012'den bu yana barış görüşmelerinin sürdüğü Küba'nın başkenti Havana'da imzalanan anlaşmaya Kolombiya hükümetinin baş müzakerecisi Humberto de la Calle ve FARC'ın baş müzakerecisi Ivan Marquez imza attı. 220 bin insanın hayatını kaybettiği Kolombiya'da sorunun çözümü için Küba, Venezuella ve Norveç devlet düzeyinde arabuluculuk yaptı.
Türkiye Moro'da arabulucu oldu
Ayrıca Filipinlerde, Moro gerillaları ile Hükümet arasında yaşanan 40 yıllık savaş, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok devletin arabuluculuğunda anlaşma ile noktalandı. Üstelik yapılan anlaşmada, Türkiye'de çatışma ve savaş gerekçesi yapılan "özerklik" yasası kabul edildi. 2014 yılından beri Türkiye'nin arabulucu olduğu soruna ilişkin Ahmet Davutoğlu verdiği bir mülakatta, "Bu son barış sürecindeki Türkiye'den yardım talep edildiğinde o zaman Dışişleri Bakanı olarak bizzat ben devreye girdim… Mindanao Müslümanları da kendi yönetimlerine belli anayasal çerçevede sahip olacaklar. Bunların hepsi güzel, barış dolu adımlar" demişti.
Yine benzer şekilde Guantemala'da da arabuluculuk ve barış görüşmeleri doğrudan BM yetkililerinin gözetiminde gerçekleştirildi.
Endonezya'da da özerklik verildi
Güneydoğu Asya'nın ada ülkelerinden Endonezya ve Açe bölgesinin bağımsızlığı için savaşan Özgür Açe Ordusu (GAM) arasında 26 yıl boyunca süren, 15 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği savaş da 2002-2003'te gerçekleştirilen müzakerelerle sona buldu. Sorunun barışçıl yollarla çözümü için yürütülen müzakereler doğrudan AB öncülüğündeki Açe Gözlem Misyonu gözetiminde yapıldı. Varılan anlaşma sonucu Açe bölgesine özerklik verilirken, silahlar ancak bu yol ile susturuldu. GAM üyelerine af, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nun kurulması, Açe bölgesinde siyasi parti kuruluşuna izin ve Açe bölgesine özerkliği içeren anlaşmanın maddelerinin hayata geçirilmesinin ardından Açe'de özerklik ilan edildi, GAM üyelerinin kurduğu siyasi parti seçimleri kazandı ve yerel yönetim bu partiye geçti.
El Salvador'da da aynı yöntem çözüm getirdi
Yine El Salvador'da, 12 yıl süren ve on binlerce kişinin hayatını kaybettiği iç savaş sonrası, 1990-1992 arasında hükümet ile FMLN (Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi) arasında gerçekleştirilen barış görüşmelerinde, silahsızlanma son gündem maddesi oldu. Müzakere sürecinin sonlarında silahsızlanma aşamasından önce, genel af çıkarıldı ve bir barış anlaşması imzalandı. Uluslararası Gözlemcilerin dahil olduğu barış sürecinde varılan uzlaşma ile "Silahlı Kuvvetler içinde 'kirli savaşta' yer almış görevlilerin ayıklanması ve etkinliklerinin azaltılması, Ulusal Sivil Polis Teşkilatı'nın oluşumu, askeri istihbarat servislerinin feshedilmesi, milis organlarının lağvedilmesi, yargı sisteminde değişiklik, seçim sisteminde değişiklik, FMLN'nin bir siyasi parti haline gelmesini" içeriyordu.
(kk/öç)