Mumcu: Barış makinesi kâr etseydi herkes icat etmek isterdi

EVRİM KEPENEK
İSTANBUL (DİHA) - Savaş ve şiddet sarmalının Türkiye'yi gittikçe sarmaladığı bir dönemde "Barış Makinesi"ni yazan Özgür Mumcu savaşta insanlığın büyük ahmaklığını gördüğünü belirtiyor ve "Kitabımı barış üzerine düşünülsün diye yazdım" diyor. Kapitalizmin barış ve savaş kavramlarıyla ilişkisine de gönderme yapan Mumcu kitaba ismini veren "barış makinesi"nin kâr eden bir materyal olması halinde herkesin onu icat etmek isteyeceğini belirtiyor.
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Özgür Mumcu'nun barışı odağına alarak hayali karakterler üzerinden tartıştırdığı ilk romanı Barış Makinesi, yazarın değerlendirmesiyle "Belki de toplumun hemen her kesiminden insanın canını yakan bu çatışma döneminde, barış üzerine düşünülsün diye" yazılmış. Hayali kurgusu, karakterlerin birbirleri ile kurduğu bağ üzerinden değerlendirdiğinde bir çok romanla benzeşiyor gibi görünse de kitap aslında "barışı" dert edinmesi açısından bir çok romanın da ötesine geçen bir nitelikte. Romanın yazarı Mumcu da, kitabın geçmiş zamanda geçtiğini ancak geçmişin de kolay kolay geçmeyen bir özelliği olduğunu belirtiyor. "Bazı geri dönüşler ya da zamanda sıçramalar olsa da kitapta başından sonuna takip edilebilecek düz bir çizgi olduğunu düşünüyorum" diyen Mumcu, biçim olarak da klasik macera romanlarını benimsediğini ifade ediyor.
Uzun bir araftan sonra yeni bir icatlar çağı
Romanda olaylar, 1. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde başlıyor. Bir çok uzman tarihçi ve siyaset bilimciye göre bugün yaşanan ülkeler arasındaki çıkar ilişkileri ve çatışmalarının temeli de o günlere dayanıyor. Bu yönü ile yazar da hem bu döneme yönelik görüşünü aktarırken farklı hayali karakterler üzerinden farklı görüşleri de okura sunuyor. "Birinci ve İkinci Dünya savaşları ile Soğuk Savaş'ın aynı büyük savaşın geniş cepheleri olduğu fikrindeyim. İlki anakronik imparatorlukların, ikincisi ise eski tip sömürge imparatorluklarının tasfiyesiyle neticelendi" diyen Mumcu, günümüzün ise, Soğuk Savaş sonrasında uzun bir süre araf dönemi yaşandığını ancak teknolojik devrimin dünyayı küçültmesi nedeni ile de 1. Dünya Savaşı öncesindeki "İcatlar Çağı"nı çağrıştırdığını belirtiyor.
'19.yüzyıl hikaye anlatmak için çok verimli'
19. yüzyılda da günümüze benzer bir küreselleşme yaşandığını söyleyen Mumcu, "İnsanlık dev bir adım atmak üzere, doğum sancıları çekiyor çünkü dünya geri döndürülemez şekilde değişmiş. Bugün de benzer bir dönemdeyiz. Ancak kitapta o dönemi salt bugünü anlatmak için bir metafor olsun diye seçmedim. İnsanlık tarihinde hikaye anlatmak için çok verimli, bilimle metafiziğin birbirine karıştığı, her ideolojik görüşün derin ve sarsıcı dönüşümler geçirdiği, devasa dönüşümlerin eşiğinde bir zaman dilimi. Büyülü bir yanı var yani" diyor.
'Tekerlemelerin toplumun bilinçaltına göz atmak için önemli bir rolü var'
Romanında sık sık masallara, tekerlemelere, gazete kupürlerine, bazı alıntılara da yer veren Mumcu, tekerlemenin her şey değişirken ana soruların hep tekrar ettiği hissini vermek için iyi bir araç olduğu görüşünde. Bu nedenle de roman sıklıkla tekerlemeler üzerinden ilerliyor. Kendi hayatında tekerlemelerin özel bir yerinni olmadığını söyleyen Mumcu "Gelgelelim, masalların, tekerlemelerin, deyimlerin bir toplumun bilinçaltına göz atmak için önemli bir rol oynadığını düşünüyorum" vurgusu yapıyor.
'Barış makinesi kar eden bir materyal olsaydı herkes onu icat etmek isterdi'
Toplumların henüz yeteri kadar barışı anlamadıkları için çatışma konularının çözülmediğini söyleyen Mumcu, kitaba ismini veren "barış makinesi"nin kâr eden bir materyal olması halinde herkesin onu icat etmek isteyeceğini belirtiyor. Barış makinesi icat edilse en çok Ortadoğu ve Sahraltı Afrika'da kullanılacağını söyleyen Mumcu, hastalığı tedavi etmek içinse gelişmiş Batı devletlerinin savunma sanayi ve enerji lobileri üzerinde düşünülmesi ve baskı kurulması görüşünde. "Barışın temellerinin solda olduğu fikrindeyim" diyen Mumcu, şiddetin yerini toplumsal uzlaşma arayışının alması gerektiğini düşünüyor.
'Umutsuzluğa kapılmamayı öğrendim'
Kitabı yazmaya başladığı dönemde "barış"ın henüz lanetlenmiş bir kavram olmadığını söyleyen Mumcu, "Ben de Türkiye özelinde değil genel olarak dünyadaki barış fikri hakkında kafa yoruyordum. Romanın geçtiği dönem ve yerler de bu sebeple seçildi. Daha sonra olanlardan elbette etkilendim. Barış için toplanan insanların öldürülmesi de sivillerin otobüs beklerken patlatılması da insanı umutsuzluğa sürüklüyor. Tam da bu sebeple umutsuzluğa kapılmamayı yeğledim. Kitapta da bu tavrı sürdürmeye çalıştım" diyor. İnsanlığın kendisini tahrip edecek bu şiddet sarmalını aşabilecek ortak bir bilinci olduğuna inanmak istediğini belirten Mumcu, "Ancak bu ortak bilinci devreye sokabilmek için şiddetin her türünün dışlanmasından yanayım" vurgusu da yapıyor.
'Savaşta insanlığın büyük ahmaklığını görüyorum'
Toplumun barışa çekilmesi için herkesin farklı ve herkesin eşit olduğu fikrinin sindirilmesi gerektiğini söyleyen Mumcu, "Savaş ve şiddet bende asla kahramanlık, fedakarlık, kutsallık gibi kavramları çağrıştırmıyor. Savaşta ancak insanlığın büyük ahmaklığını görüyorum. Barış, oturup konuşabilmekle gelir. Belki de bu sebeple romanda herkes birbiriyle çok konuşuyor" diyor.
'Barış için hukuki düzenlemeler şart ancak yetersiz'
Barışın inşa edilebilmesi için hukuki düzenlemelerin önemli ancak yetersiz olduğunu söyleyen Mumcu, en şahane hukuki düzenlemelerin ise uygulama niyeti yoksa tamamen etkisiz kaldığı görüşünde. "Değişmesi gereken şiddet sarmalı ve üstenciliğin bırakılması" diyen Mumcu son olarak barış umuduna ilişkin şunları belirtiyor: "Hukuki düzenlemeler meşruiyetleri varsa işler. Bunun içinde toplumsal uzlaşma şart. Toplumsal uzlaşma ise ancak oturup konuşarak elde edilir. Her şeye, bütün olan bitene rağmen toplumun doğru siyasetle bu uzlaşıya varabileceğine inanıyorum. En azından bütün olumsuzluklara rağmen böyle bir potansiyele inanmak istiyorum. Tabii, bunun olması için şu anki hakim siyasi söylem ve eylem tarzının radikal bir değişikliğe uğraması lazım."
(çk/sy)