Krizi frenleyen 3 kritik etken - DOSYA 2
DENİZ NAZLIM
Ekonomide kriz gölgeleniyor, istikrar sürdürülebilir değil
ANKARA (DİHA) - Eleştirel iktisatçı Gaye Yılmaz, Saray merkezli yönetilen Türkiye ekonomisinde bunca çatlağa rağmen "kriz" beklentilerinin gerçekleşmemesinde, "yabancı sermayeden para akışının kesilmemesi", "petrol fiyatlarının son 2 yıldır düşmesi" ve "insanların borç olarak yaşamaya alışması" şeklinde 3 kritik etkenin olduğunu belirtti. Yılmaz, "Türkiye ekonomisi ve yönetimindeki bütün pisliklere, çalkantılara rağmen bu nedenlerle hissedilebilir bir kriz henüz yok" dedi.
"Kırılgan Beşli" içinde bulunan dış sermayeye ve dışarıdan gelen risklere bağımlı Türkiye ekonomisinde uzun yıllardır açıklanan olumsuz veriler ile içine girilen politik gerilim, dış politikada çöküntü ve yoğun çatışma dönemi son 1 yıldır piyasalarda "kriz" beklentileri yarattı. Keza "kriz" beklentisinin en büyük sebebini ise Türkiye ekonomisini ayakta tutan ve tam 13 yıldır devam eden gelişmiş ülkelerdeki sermaye fazlalığının gelişmekte olan ülkelere aktarımının kesilecek olması olarak belirtiliyor.
Ancak gelinen aşamada görüldü ki, beklenen sermaye çıkışlarının yaşanmaması, iç siyasetteki belirsizlikler, dış politikadaki çıkmaz ve yoğun çatışma sürecinin yabacı sermaye açısından tam anlamıyla "risk" olarak algılanmaması sonucu kısa vadede "kriz" beklentileri yerini farklı analizlere bıraktı.
Krizi geciktiren 3 kritik etken
Eleştirel iktisatçı Gaye Yılmaz, Saray merkezli yönetilen Türkiye ekonomisinde bunca çatlağa rağmen "kriz" beklentilerinin gerçekleşmemesinde, "yabancı sermayeden para akışının kesilmemesi", "petrol fiyatlarının son 2 yıldır düşmesi" ve "insanların borç olarak yaşamaya alışması" şeklinde 3 kritik etkenin olduğunu belirtti. Yılmaz, Türkiye ekonomisinin belirleyici unsuru olan 2000'li yılların başından beri küresel ekonomide yaşanan sermaye akımını şöyle özetledi:
"2008 yılında küresel ekonomi büyük bir krize girdi. Bu kriz her zamankinden farklı bir krizdi. Para, aşırı bir şekilde birikmişti. Ve bu durum merkez ülkelerde yaşanıyordu. ABD, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi. Bu paranın hızlı bir şekilde gelişmekte olan dünyaya pompalanması gerekiyordu. Bu kanallar oluşturdu. Hatta krizden önce, 2000'li yılların başında beri. Bu durum 2008 yılından bu yana daha da hızlandı. Türkiye, Güney Afrika, Malezya, Brezilya gibi ülkelere düşük faizli, büyük ölçekli krediler verildi. Neredeyse bedavaymış gibi bu ülkelerde tam bir mutluluk, saadet zinciri oluştu. Fakat 2012 yılında ABD dedi ki; 'ben krizimi aştım, para vermeyeceğim, kendi yatırımlarım için kullanacağım.' 2014 yılının sonuna kadar diğer devletlerde ABD'nin faizi yükselteceği beklentisi yavaş yavaş oluştu ve kendisi dahi buna ikna olmuştu."
'Hiçbir iktidar faiz oranını belirleyemez, sadece piyasa belirler'
Ancak Yılmaz, 2008 yılında netleşen ABD'nin krizinin aslında aşılmadığı kanısında. Yılmaz, bu görüşünü, "Son 3-4 aydır ABD tekrardan faiz indirimine gitmek zorunda kaldı. Çünkü bir serbest piyasa ekonomisinde hiçbir iktidar, siyaset faiz oranının kendi başına belirleyemez. Faizin tek belirleyicisi her zaman piyasanın kendisidir. Eğer piyasada para bolluğu varsa faiz yükseltemezsiniz. Çünkü paranın değeri düşer. Paranın değiştiğini faizlerin düşmesiyle anlarız. Şimdi tekrar 2008'deki koşullara doğru geri gidiş var. Para yine çok bol, yine yatırıma dönüşemiyor. Yine kaotik bir kriz içinde kapitalist ekonomi" şeklinde açıkladı.
Yılmaz, "Bir yıllık molanın ardından Türkiye tekrardan düşük faizli fon bulmaya başladı. Türkiye'de her şeye rağmen bu görüntünün olmasının en önemli nedeni bu para akışı" diye ekledi.
Krizin aşılmadığını destekleyen veriler
ABD'nin ekonomisinin "olumlu" açıklanan verilerine rağmen halen iyileşmediği ve Türkiye'ye para akışının 1 yıllık bir mola ardından tekrar devam ettiği görüşünü istatistiklerde destekliyor. TÜİK verilerine göre, 2002 yılında Türkiye'ye yabancı sermaye girişi 1 milyar dolar iken 2005 yılında 10 milyar dolara yükseliyor. Krize gelinen aşamada 2007 yılında 22 milyar dolara kadar yükseliyor. 2008 yılında ise 19 milyar dolar. 2009 ve 2010 yıllarında paranın daha fazla ülkeye akmaya başlaması ile Türkiye'ye giren parada düşüş yaşansa da asla 2002 seviyelerine inmiyor. Yabancı sermaye girişi 2011 yılında tekrar yükselerek 16 milyar doları buluyor. ABD'nin "para göndermeyeceğim" dediği 2012 yılı ve sonrasındaki 2 yılda 11-12 milyar dolar arasında seyrediyor.
Yabancı sermaye girişi tekrar yükselecek
Öte yandan eski Hazine Müsteşarı Faik Öztrak'ın 2015 yılından Türkiye'den 9,4 milyar dolar yabancı sermayenin çıktığı ve 2001 ile 2008 yılında dahi bu kadar yabancı çıkışının yaşanmadığını belirtmesi dikkat çekti. Yılmaz, "Bu durum ABD'nin 'krizden çıktım' demesinin etkisi. Para güvenli limanlarda tutuldu. Ancak ABD 2 ay önce geri adım attı. Krizden çıkamadığını kabul etti. Bunun etkisi de yaz aylarında belli olacak. Türkiye'ye yabancı sermaye girişi tekrar yükselecektir" şeklinde değerlendirdi.
Yılmaz, söz konusu tabloda FED'in yaz aylarında çok küçük bir oranda faiz artırımı yapabileceğini ancak bunun gelişmemiş ülkelere fazla etkisinin olmayacağını söyledi.
Türkiye ekonomisi petrol fiyatlarının düşmesinden yararlanıyor
Dünya ölçeğinde son 2 yıldır devam eden petrol fiyatlarındaki düşüş de Türkiye ekonomisindeki krizi geciktiren, gölgeleyen en önemli etkenlerden. Keza petrol fiyatları düştükçe Türkiye'nin cari açığı azalıyor. Dünyada petrol fiyatları düşerken, ülke içinde ise sürekli zamlanması sonucu arada oluşan fark da devlet bütçesine gelir olarak katılıyor.
2015 yılı Ocak ayında petrolün varili 47 dolar iken 2016 yılı Ocak ayında 29 dolar. 2016 yılı Ocak ayında 12 aylık cari açık ise 31,9 milyar dolar. Aradaki fark 18 dolar. 2015 yılı Şubat ayında petrolün varili 62 dolar iken, 2016 Şubat ayında 34 dolar. Aradaki fark 28 dolara çıkarken, Ocak 2016'ya göre ise cari açık Şubat ayında düşerek 30,6'ya geriliyor. 2015 yılı Mart ayında ise petrolün varil fiyatı 55 dolar. 2016 yılı Mart ayında ise 39 dolar. Aradaki fark 16 dolarken, Türkiye'nin Mart ayı cari açığı ise 29,5 milyar dolara düşüyor.
Yükselen petrol fiyatları sorunlara işaret ediyor
Ancak görülüyor ki, 2016 yılının başlamasıyla her ne kadar 2015 yılı fiyatlarını yakalayamasa da petrol fiyatları yükselmeye başlıyor ve bu da Türkiye ekonomisi için gelecekteki sorunlara, bu şekilde bir ekonomik yapının sürdürülemeyeceğine işaret ediyor. Yükseliş devam ederse, cari açığın yılın ikinci yarısında tekrardan yükselişe geçmesi bekleniyor.
Bütün pisliklere rağmen…
Gaye Yılmaz ise bu tabloyu şöyle değerlendirdi: "Petrolün düşüşünden Türkiye ekonomisinin ciddi şekilde yararlandığı görülüyor. Türkiye ekonomisi bu nedenle tüm kötü koşullara rağmen sürebiliyor. Pek çok neden tartışılabilir ancak en temel iki neden 'yabancı sermaye' ve 'petrol fiyatları.' Türkiye ekonomisi ve yönetimindeki bütün pisliklere, çalkantılara rağmen bu nedenlerle hissedilebilir bir kriz henüz yok."
'Borçlu yaşamaya alıştırılıyoruz'
Yılmaz, Türkiye toplumunun "borçlu yaşamaya" alışması gerçeğine de dikkat çekerek, "Üçüncü bir neden halkın kendisiyle ilgili. Borçlu yaşamaya çalışan bir toplum. Hiç kimse cebindeki parayı değil harcamıyor. Herkes olmayan parayı; banka ve bireysel tüketici kredilerini harcıyor. Bu nedenle toplum gerçek anlamda krizi hissedemiyor" diye ekledi.
YARIN: Ekonomist Mustafa Durmuş, Türkiye'nin içeride ve dışarıda sürdürdüğü savaşın ekonomiye etkileri ve geleceğini değerlendirdi.
(kk/rp)