Anayasa iktidarın ihtiyaçlarına göre hazırlanıyor 2016-10-14 09:05:03 ANKARA (DİHA) - Türkiye'de onlarca yıldır toplumun talebi olan ve sürekli siyaset malzemesi yapılan anayasanın, bir kez daha toplumun değil iktidarın ihtiyaçlarına göre düzenlenen bir metin olacağı ortaya çıktı. HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, "Dertleri anayasa değil başkanlık" dedi. Türkiye'de toplumun on yıllardır süren "yeni ve demokratik anayasa" arayışı ve talebi, AKP'nin başkanlık yönündeki açıklamaları ile yeni bir aşamaya girdi. Şimdiye kadar Türkiye'de hazırlanan anayasaların tamamı, üstten ve daha çok asker bürokrasisi tarafından hazırlandı. Anayasaların hiç biri halk için yapılmadı İlki 1808 tarihinde hayata geçen ve anayasal sürecin temeli sayılan Sened-i İttifak merkezi otoriteyi yerelde hakim kılma amacı taşıyordu. II. Mahmut döneminde hazırlanan Sened-i İttifak, 1839 tarihinde Mustafa Reşit Paşa döneminde Tanzimat Fermanına dönüştü. Günümüz anayasasına en yakın metin ise 1876'da ilan edilen Kanun-i Esasi oldu. Ferman ve Kanun-i Esasi, bugünkü OHAL gibi, padişaha "anayasayı askıya" alma yetkisi veriyordu. Cumhuriyetin kurulması aşamasında 20 Ocak 1921 tarihinde ilan edilen Teşkilât-ı Esasîye Kanunu savaş koşullarında oluşmasına rağmen şimdiye kadar ilan edilen anayasallar arasında en demokratik olanıydı ve yerellere muhtariyet veriyordu. Ancak 1924 yılında değiştirilen Kanuni Esasi, Türkiye Cumhuriyetinin tekçiliğe dayanan temellini de atmış oldu. Her iki anayasa da daha çok savaş koşullarında ortaya çıkan askeri bürokrasi tarafından hazırlanan metinler oldu. Sonraki anayasa 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ilan edilen, Millî Birlik Komitesi tarafından yapıldı. Ardından 1980 darbesiyle 82 anayasası yine cuntacı yönetim tarafından hazırlanarak topluma "kabul" ettirildi. O tarihten beri de yeni anayasa tartışmaları sürüyor. AKP Çankaya'ya çıktığı gün kendi anayasasını yaptı Ancak anayasa arayışları daha çok 2007 yılından itibaren hız kazandı ve hemen hemen yapılan bütün seçimlerin temel taahhüdü haline geldi. Sancılı geçen Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Çankaya Köşkü el değiştirerek Kemalistlerden AKP'ye geçerken, AKP de, sistemi demokratikleştireceğinin vaadi olarak, anayasa taslağı hazırladı. Prof. Ergun Özbudun başkanlığında oluşturulan AKP anayasa komisyonu, 29 Ağustos 2007 yılında hazırladığı taslağı dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'a teslim etti. AKP'nin o dönem hazırladığı taslakta, parlamenter sistemin güçlendirilmesi, kuvvetler ayrılığının yerleştirilmesi gibi hükümler içeriyordu. 29 Ağustos 2007 aynı zamanda sancılı geçen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıktığı tarih olarak dikkat çekiyordu. Platformlar kuruldu Bu dönemle birlikte anayasa arayışları da hızlandı. Türkiye'de birçok çevre anayasa çalışmalarına dahil oldu ve Anayasa Kadın Platformu, Demokratik Anayasa Platformu, Anayasa ve Hukuk Platformları Konseyi, Türkiye Anayasa Platformu, Demokratik Anayasa Hareketi gibi çok sayıda sivil anayasa hareketi ortaya çıktı. 12 Eylül referandumu da AKP ihtiyaçlarına göreydi Ancak AKP, bugün yaşananların temelini hazırlayacak olan 12 Eylül 2012 yılında "mini anayasa paketi" hazırladı ve özellikle yargıyı ilgilendiren önemli maddeleri referandum yolu ile kabul ettirdi. CHP ve MHP hayır cephesinde yer alırken, DTP anayasanın değiştirilmesi için radikal değişikler önerdi. Ancak DTP'nin talepleri kabul edilmeyince onlarda referandumu boykot etti. Bugün tutuklanan birçok akademisyen, liberal yazar ve çevre, "yetmez ama evet" diyerek AKP'nin yanında yer aldı. CHP, MHP ve AKP ittifakları bu noktaya getirdi 2012 yılında mecliste AKP, CHP, HDP ve MHP'nin eşit temsili ile anayasa komisyonu kuruldu. 60 küsur madde üzerinde uzlaşma sağlanmasına rağmen, Kürt sorununu ilgilendiren birçok madde konusunda AKP, CHP ve MHP şerh koydu. Ardından anayasa komisyonu dağıtıldı. Son seçimlerden sonra yine dört partiden oluşturulan anayasa komisyonu MHP desteği ile seçilen AKP'li Meclis Başkanı tarafından lağvedildi. Ardından HDP dışlanarak, CHP, MHP ve AKP'lilerden oluşan bir komisyon kuruldu. 3 parti arasında Yenikapı, Beştepe mutabakatı derken, en son Başbakan Binali Yıldırım, anayasa ile ilgili dertlerinin "başkanlık olduğunu" itiraf ederek, bu açıdan hazırladıkları anayasa taslağını en kısa zamanda meclise getireceklerini açıkladı. CHP'nin propagandası ve gerçek CHP ve MHP desteği ile anayasa ile ilgili gerçek niyetini açıklayan AKP, kimlerle ittifak yaptığını da göstermiş oldu. Oysa 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinden önce özellikle CHP, HDP'yi, "AKP ile başkanlık pazarlığı yapıyorlar, meclise girerlerse başkanlığa destek verecekler" propagandası yapıyordu. Aynı HDP başkanlığa karşı net duruşu nedeniyle AKP tarafından cezalandırıldı, milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, Kürtlere savaş ilan edildi. HDP'yi suçlayan CHP ve MHP ise AKP ile her platformda yan yana geldi. Anayasa tartışmalarına dikkat çeken ilgili kesimler de, AKP'nin derdinin toplumsal anayasa değil, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak bir "hukuksal zemin" olduğuna işaret ediyor. Dertleri anayasa değil başkanlık Daha önce Demokratik Anayasa Hareketine uzun süre öncülük eden ve 2012 yılında parlamentoda kurulan komisyon ile paralel çalışmalar yürüten HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, anayasa arayışlarının iktidar partisi tarafından "siyasi hesaplara" kurban edildiğini ve gelinen aşamada, "amaç ve arayışın toplumun anayasa ihtiyacını karşılamak değil, anayasa talebi üzerinden kendi ihtiyaçlarını topluma dayatmak" olduğunu söyledi. Bilgen, bunun 2007 yılından beri süren anayasa tartışmalarda ortaya çıktığını ve "anayasa talebi ne zaman sonuca ulaşmak üzere olsa" benzer girişimlerle bunun sabote edildiğini söyledi. Bilgen, başkanlık konusunda da AKP ile MHP arasındaki uzlaşmaya dikkat çekerek, burada arayışın anayasa yapmaya yönelik değil, iktidarın ihtiyacı temelinde başkanlık getirmeye yönelik olduğunun altını çizdi. AKP'nin tezlerine yakın duran, Anayasa Hukukçusu Adnan Küçük ise, başkanlık sisteminin geçip geçmeyeceğinin, CHP ve MHP'nin tutumuna bağlı olduğunu saklamıyor. Küçük, yaptığı çalışmalarda, toplumun birçok kesiminde başkanlık sistemine ilişkin soru işaretleri olduğuna işaret e diyor ve şöyle diyor: "Birçok yere gittim gittiğim her yerde bana başkanlık sistemi soruldu. Bir takım kaygılardan söz ediliyor. Başkanlık sistemi hala bilinmiyor, bunun anlaşılması için her halükarda bütün illerde tabana yönelik tanıtım faaliyetlerin yapılması gerekiyor. Bir takım temel soruları tespit edilip, negatif yönde algı oluşturulan konulara ilişkin çalışmalar yapılması gerekiyor. Bunun her halükarda aşılması gerekiyor. AK Parti tabanının zihninde de soru işaretleri var. AKP tabanı başkanlık sistemi gelirse Federal Yapıya geçilecek ve geçilirse Türkiye bölünecek deniyor. Başkanlık sistemi geldiği zaman diktatörlük olacak. Buna benzer 7-8 soru ve kaygı var." Küçük, Kürtlerin, Alevilerin ve diğer toplumsal kesimlerin taleplerinin anayasa da karşılık bulup bulmayacağına ilişkin soruya da şöyle cevap veriyor: "Sadece başkanlık sisteminin tartışılmaması gerekiyor. Mesela bu anayasada hükümet sistemi, AYM, HSYK nasıl düzenlenmeli, diğer hak ve hürriyetler nasıl düzenlenmeli. Bunlar bütünlük içinde tartışılmalıdır. Siyasi partiler iki yüzlü anayasa ihtiyaç var diyor gerçekten bunu istiyor mu beli değil. ABD'de 1787 yılında toplandı o kadar uç ihtilaflar var ama anayasa yapma ihtiyacı mahkumiyet derecesinde zorunlu olduğu için bütün aşırı uç ihtilaf noktalarını konuşa konuşa aştılar. Bizde de efendim Kürtler, aleviler şunu istiyor... Bu ihtiyaç hissedilirse bu sorunlar aşılabilir. Ama bazı partiler bu anayasadan mutlular. Bu anayasanın değiştirilmesini istemiyorlar. Bazı siyasi partilerin samimiyet noktasında sorun var." (kk/cd)