‘Darbe başarıya ulaşsaydı yaşayacaklarımızı yaşıyoruz' 2016-10-03 09:13:09 AMED (DİHA) - OHAL ilanıyla hukuk kurallarının yerle bir edildiğini ve şu anki uygulamaların 12 Eylül darbe Anayasası'nı bile gerilerde bıraktığını vurgulayan Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir, "Darbe başarıya ulaşsaydı yaşayacağımız şeyleri şu anda yaşıyoruz" dedi. AKP hükümeti, askerin 15 Temmuz’daki darbe girişimi ardından “Kamu güvenliği ve düzeni”ni gerekçe göstererek ilan ettiği OHAL kapsamında çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) muhalif ve Kürtlere karşı "cadı avı" başlattı. Yargı yolu kapalı olan KHK’lere dayanılarak yapılan idari ve “yasal” düzenlemelerle, askeri darbe dönemlerindeki keyfi ve hukuksuz uygulamaları geride bırakan AKP hükümeti, OHAL’i 3 ay daha uzatmayı planlıyor. İnsan hakları savunucusu avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir, OHAL döneminde yaşanan baskı ve hukuksuzlukları, buna karşı başvuru yolları, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “KHK Anayasa’ya aykırı olsa bile çıkartılabilir” sözlerine ve OHAL’in uzatılmasını değerlendirdi. ‘KHK’lerle bütün hukuk kurumları yerle bir edildi’ Askerin darbe girişimini demokratik, özgürlükçü ve çoğulcu bir yapıya geçiş için fırsat görmesi gereken AKP iktidarının bunun tam tersini yaptığına dikkat çeken Yalçındağ, “Devlet aklı bugün AKP ve Cumhurbaşkanı eli ile maalesef hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldıran akıl yitimine doğru savrulmuş görünüyor. Bu KHK’lerle aslında bütün hukuk kurullarının yerle bir edilmesi söz konusu. Şu anda 12 Eylül faşist darbe Anayasası’ndan daha da geriye düşme söz konusu. Çünkü darbe Anayasası'nı bile tanımıyorlar” dedi. ‘Darbe olsaydı televizyonlar kapatılır gazeteciler tutuklanırdı!’ OHAL KHK’leriyle devreye konulan uygulamaları “hukuk felaketi” olarak değerlendiren Yalçındağ, şöyle devam etti: "AKP yetkilileri darbe için ‘Bu Allah’ın bir lütfüdür. Bunda hayır vardır’ dediler. Ama biz bunda hayır görmüyoruz. Darbe sonrası alanlara çıkıp buna ‘demokrasi ve özgürlükler şöleni’ dediler. Ama ne oldu bu darbe başarıya ulaşsaydı yaşayacağımız şeyleri yaşıyoruz şu anda. Darbe gerçekleşseydi belediyelere kayyum atanacaktı, Kürt milletvekilleri hakkında zorla mahkemeye getirilme kararı verilecekti. Darbe gerçekleşseydi hiç bir yasal dayanağı olmadan on binlerce insan işinden edilecekti. İnsanların mal varlığına mahkeme kararı olmaksızın el konulacaktı, televizyonlar, gazeteler ve radyolar kapatılacaktı. Darbe olsaydı gazeteciler tutuklanacaktı. Darbe gerçekleşmedi ama Kürt halkı yine darbeyi yaşıyor.” ‘Muhalifleri sindirmenin en kolay yolu OHAL’ KHK’ler ile yapılan düzenlemelerle özellikle Kürt ve muhalif kesimin hedef alındığına dikkat çeken Yalçındağ, "Bu zıvanadan çıkma hali bütün hak ve özgürlükleri askıya alınması uygulamaları her zaman Kürtler odaklı hayata geçirildi. Sokağa çıkma yasakları ile birlikte Kürt halkına dönük keyfi ve hukuksuz uygulamalar, 15 Temmuz itibari ile bütün muhalif kesimler üzerinde de topyekun taarruz şeklinde seyrediyor. Yani sanata düşman, anadile düşman, insanların kendi kendini yönetme iradesine düşman, kendilerine sıra gelince seçilmiş oluyorlar ama onlardan daha yüksek oylarda seçilen Kürt belediyelerin iradesine düşman bir pratik sergileniyor. Tabi ki bütün bunları bir pota içerisinde eritmek istedikleri zamanda en kolay iş de OHAL oluyor. Çünkü sınırsız bir hukuksuzluk, korkunç bir hak tanımazlık bütün uluslararası belgelerin çöpe atılması durumu yaşanıyor” dedi. ‘Değil OHAL’i uzatmak hemen bu saatte kaldırmak gerekiyor’ Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yetkililerinin 20 Ekim’de bitecek olan OHAL’in tekrar uzatılması yönündeki açıklamalarına tepki gösteren Yalçındağ, şu değerlendirmede bulundu: "Zaten itiraf ettiler. ‘Normal koşullarda biz bu düzenlemelerin hiç birini yapamazdık’ dediler. Bu ne demek ‘OHAL’den kaynaklı KHK’ler sayesinde biz yakıyoruz, yıkıyoruz, 30 gün gözaltında tutuyoruz, istediğimiz yere kayyumlar atıyoruz, gazetecileri nefessiz bırakıyoruz, basını ortadan kaldırıyoruz.' Bu uygulamalarla muhalefete dair ne kırıntı kaldıysa yok edilmeye çalışılıyor. Değil OHAL’i uzatmak hemen bu saatte ortadan kaldırmak gerekiyor. Böyle bir keyfiyet hiç bir idari bürokraside ve devlet mekanizmasına verilmez. Bu sınırlar belli ancak bu sınırlar çok aşılmış maalesef.” ‘OHAL asimilasyon politikasından bağımsız değil’ Kürdistan’daki eğitim emekçilerinin OHAL KHK’leriyle açığa alınması, işsiz bırakılması, meslekten ihraç edilmesi, Kürtçe yayın yapan televizyonların kapatılması ve belediyelere kayyım atanmasının AKP’nin uygulamaya koyduğu asimilasyon politikasında bağımsız olmadığının altını çizen Yalçındağ, "Bütün bunlarla asimilasyon politikası Kürt çocukları üzerinden daha sistemli hale getirilmeye çalışılıyor. Zarok TV’nin kapatılması, işten atılan Kürt öğretmenlerin yerine pedagojik eğitimi olmayan sözleşmeli öğretmenlerin çalıştırılması, AKP’nin eğitim yaşını 4 yıla indirerek ev içinde anne babasından anadilini öğrenen çocukları bu kritik dönemde hızlı bir biçimde asimilasyon sürecine dâhil etmesi ve kayyum atanan belediyelerde Kürtçe eğitim veren kreşler ve eğitim destek evlerinin kapatılması asimilasyon sürecinin parçasıdır” ifadesini kullandı. ‘Mutlak suretle AİHM’e gidilmeli’ Türkiye’nin OHAL nedeniyle 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hak ihlalleri nedeniyle AİHM’e sayısız defa mahkûm edildiğini hatırlatan Yalçındağ, AKP Hükümeti'nin OHAL sürecinde devreye koyduğu uygulamaların Birleşmişler Milletler (BM) ve AİHM’in de yargılama konusu olacağını söyledi. OHAL döneminde mağdur edilen haksızlığa maruz kalan herkesin hukuk mücadelesini sürdürme çağrısında bulunan Yalçındağ, şunları aktardı: “OHAL dönemindeki uygulamaların hesabını vermeyeceğiz diye bir şey yok. Dolayısıyla öyle bir rehavete hiç kimse kapılmasın. Hiç kimse, sonuç almayacağız üzerinden bir hukuk başvurusu iradesinden vazgeçmesin kesinlikle. Şu anda direkt AİHM’e gitmenin yolu açılmış durumda. Yine de biz hukukçular olarak temkinli davranmak adına Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolunun tüketilmesini hemen akabinde ise mutlak suretle AİHM’e gidilmeli. Çünkü hak tanımazlığın kendisi suç.” ‘Bundan başka çıkar yol yok’ OHAL döneminde yaşanan hukuksuzluklara karşı umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini vurgulayan Yalçındağ, “Dolayısıyla burada ısrarlı ve insan onuruna yakışır şekilde hayat sürdürme gibi kararlılığımız var. Yılmadan ama hiç bir şekilde direnişin araçlarından vazgeçmeden, onların hukuk dışı yöntemlerini de teşhir ederek bugüne kadar nasıl yürümüşsek, nasıl bir yaşam iddiamız olmuşsa bundan sonra da aynı şekilde mücadelemize devam etmek zorundayız. Etmeliyiz. Bundan başka çıkar yol yok” diye vurguladı. (dte-bo/fç/pu)