İktisatçı Aşıcı: Türkiye ekonomisinin sonu krizdir 2016-04-13 09:04:32 DENİZ NAZLIM ANKARA (DİHA) - Türkiye ekonomisinin yüzde 4 oranında büyümesine rağmen cari açık düzeyi, işsizlik rakamları ve enflasyon oranları tehlike sinyali veriyor. İTÜ'den iktisatçı Ahmet Atıl Aşıcı, Türkiye'nin büyüme politikasının ekonomik, toplumsal ve ekolojik açıdan sürdürülebelir olmadığını ve özel tüketim ile sürdürülemez olan yapının en nihayetinde krize yol açacağını ifade etti. Türkiye ekonomisi 2015 yılında resmi verilere göre, beklentilerin üzerinde yüzde 4 oranında büyüme gösterdi. Ancak büyümenin yatırımlar üzerinden değil de özel tüketim ve kamu harcamaları üzerinden yaşanması tartışma konusu oldu. Büyüme rakamları her ne kadar beklentilerin üzerinde gelse de, 30,51 milyar dolarlık cari açık Türkiye ekonomisi için hali hazırda büyük bir tehlike olarak duruyor. İşsizlik rakamının yüzde 10,3 yükselmesi, genç işsizliğin 18,5 oranıyla son 5 yılın en yüksek seviyesinde olması ve dövizdeki yüksek seyirle birlikte son 1,5 yılın en yüksek enflasyon oranın 9,58'e ulaşması, Türkiye ekonomisinin sorunlu yapısını gösteren önemli veriler oldu. 'Tüketerek büyüyen ekonomik yapı sürdürülebilir değil' İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Ahmet Atıl Aşıcı, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu değerlendirdi. Aşıcı, hükümetin her fırsatta övündüğü büyüme rakamlarına dair, "Ne yazık ki, tüm önlemlere rağmen cari açık vermeye devam ediyor. Türkiye ekonomisi, bu da büyüme rakamlarını düşürüyor. Dengeli bir büyüme için özel sektörün yatırımları ve net ihracatın artması gerekiyor. Tüketerek büyüyen bir ekonomik yapı pek sürdürülebilir değil" dedi. 'Bu durum sonda kriz yaratır' Aşıcı, özel tüketimle sürdürülemez olan ekonomik yapının en nihayetinde bir kriz oluşturacağını belirtti ve ekledi: "Cari açıktaki artış durdurulmazsa bu bir kriz yapar. Kriz ne zaman olur o bilinmez ancak bu sürecin sonu krizdir. Krizden sakınmak için uygulanabilecek yegane politika büyümeyi yavaşlatmak ve büyümenin kaynaklarını değiştirmektir. Kısa vadede bir kriz beklemiyorum ancak küresel ekonomi hala kırılgan ve siyasi belirsizliğin arttığı bir döneme giriyoruz." Büyümeyi kamu harcamaları ile sağlıyor Kürt illerinde yürütülen savaş ve siyasi istikrarsızlığa rağmen beklenenin üzerinde ekonominin büyümesi ve ardından gelen "Acaba veriler gerçeği yansıtıyor mu?" tartışmalarına dair ise Aşıcı, "Verilerden şüphe etmemiz için bir sebep yok. Siyasi istikrarsızlık ekonomik büyümenin düzeyinden çok, kaynaklarına etki eder" dedi ve siyasi belirsizliğin günümüzde olduğu gibi arttığı zamanlarda yatırımların azalacağını ancak hükümetin kamu harcamaları ile ekonomiyi büyütebileceğini söyledi. Aşıcı, "Artan çatışma ortamında güvenlik harcamalarında artış olmuştur" diye de ekledi. Kalitesiz büyüme insanları mutlu etmiyor Aşıcı, ekonomik büyüme rakamlarının ne kadar yüksek gelirse gelsin bunun büyümenin kalitesini ortaya koyamayacağı ve insanların büyümenin ne kadar mutlu ettiğinin de büyüme rakamlarını açıklaması gerektiğine dikkat çekti. "Silah üretip tüketerek büyümek de mümkündür" diyen Aşıcı, büyüme ile toplumun mutluluğu arasındaki ilişkiyi şöyle ifade etti: "Bu silahların ülkede yaşayan insanları daha mutlu ettiği iddia edilemez. Silaha ya da lüzumsuz mega projelere harcanan para ülkenin enerji altyapısını değiştirecek projelere harcansa bundan hem toplum hem de çevremiz daha kazançlı çıkacak. Bu harcamanın sağladığı büyüme yaşam kalitesini artırabilecektir. İnsan mutluluğu salt kazanılan paraya bağlı değildir. Maddi gelir daha iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti almak için önemli olsa da güvenlik, insan ilişkileri, yönetime katılım gibi aslında insanların mutluluğunu belirleyen diğer etmenlerin gelirle ilişkisi pek yoktur. Salt geliri arttırmaya odaklandığınızda diğer etmenleri es geçebilirsiniz. Kaliteli bir büyüme bu etmenlere de dikkat edilmesini zorunlu kılar." Büyüme politikası işsizler ordusu yaratıyor Aşıcı, 2000 yılı sonrası içine girilen ve ekonomik, toplumsal ve ekolojik olarak sürdürülemez olan büyüme politikası sonucu tarım kesiminin hızla çöktüğü, sanayi kesiminin payının yükseldiği bir döneme girildiğini ve bu durumda hızlı kalkınma için bir gerekçeye olarak sunulduğunu söyledi. Tarımın ciddi boyutlarda istihdam yaratığını belirten Aşıcı, "Ne yazık ki, her yıl artan sayıda kişi tarımdan geçimin sağlayamadığı için işgücüne işsiz olarak katılıyor. Artan sanayi ve hizmetler bunun tamamını massedemiyor (içine alamıyor). Bu da işsizlik oranlarını artırıyor" dedi. Emek ve çevre standartı düşmeye devam ediyor Artan sanayi kesiminin ürettiği ürünlere bakıldığında ise bunların ezici çoğunluğunun düşük teknolojili ürünler olduğuna işaret eden Aşıcı, "Bu tür ürünleri her ülke üretebilir dolayısıyla dünya piyasasında oldukça ağır bir rekabet sürmekte. Rekabet avantajı ancak maliyetleri düşürür! Bunun da iki yolu var, ya daha ileri bir teknoloji kullanacaksınız ya da iş ve çevre güvenliğinden feragat edeceksiniz. Maalesef Türkiye ikinci yolu seçmiş görünmektedir. Gelir artarken yükselmesini beklediğimiz emek ve çevre standartları Türkiye'de aksine düşmeye devam ediyor. İç talebi inşaat ve büyük altyapı projeleri - 3. Köprü, 3. Havaalanı gibi- eliyle canlı tutmak ve ekonomiyi büyütmek mümkün. Bu sektörleri ayakta tutmak için artan enerji ihtiyacı ise cari açığı oldukça olumsuz etkilemekte" değerlendirmesinde bulundu. 'Bir ülke sonsuza dek borçlanamaz' Aşıcı, artan enerji açığının olumsuz etkilediği cari açığın getireceği riskler için, şunları söyledi: "Cari açığın artması ülkenin borçlanması anlamına gelir. Nasıl ki birikimse sonsuza dek borçlanamazsa, bir ülke de borçlanamaz. Gün gelir, yeni borç istediğinde ret cevabını alır ve borçlarını geri ödemeye başlaması istenir. Üzerinde ne var ne yoksa yok pahasına satılır borçları kapatmak için. Senet imzalatılır, gelecekteki gelirlerine haciz konulur. Ülkelerin başına gelecekler de farklı değildir." Daralan ekonomi için 'alışveriş yapın' çağrısı Başbakan Davutoğlu ve birçok siyasetçi tarafından "alış veriş yapın" şeklindeki çağrıları da değerlendiren Aşıcı, "Piyasa sistemi içerisinde düşündüğümüzde kendi içinde tutarlı bir çağrıdır. Belirsizliğin arttığı dönemlerde insanlar tüketim harcamalarını kısar ya da erteler. Piyasa sisteminin içinde birinin yaptığı harcama bir başkası için gelir yaratır. Harcamaların düşmesi gelirlerin düşmesi, harcamaların daha da düşmesini beraberinde getirir. Ve ekonomi giderek daralır. Burada hükümete büyük bir görev düşer, özel kesimin harcamalarını artırmasını beklemeden kamu harcamaları eliyle çarkları harekete geçirebilir ama yukarıda da bahsettiğim gibi harcamaların düzeyi kadar niteliği de önemlidir" ifadelerini kullandı. (kk/rp)